Türkü Yarası, bir öykünün adı. Celal İlhan yazmış bu öyküyü. Türkü Yarası 22 öyküden oluşan bir kitabın adı olmuş aynı zamanda. Celal İlhan imzasını taşıyan Türkü Yarası, Kanguru Yayınları arasında çıkmış. Baskı tarihi Ocak 2020. Türkü Yarası 128 sayfadan oluşmuş.
Zeynal Gül kitapla ilgili değerlendirmesine şöyle başlamış: “ ‘Türkü yarası olur mu?’ demeyin. Olmaz mı? ‘Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.’ türküsünün deprem etkisi yanında türkü yarası da ne ki?
Hangimiz yaralı değiliz sonra?”
.
Celal İlhan’ın sayfasında Zeynal Gül’ün kitapla ilgili değerlendirmesini okuyunca şöyle bir yorum yazdım: “Kutluyorum Celal Bey. Bir türkü sever, türkü söyler olarak çok merak ettim ‘Türkü Yarası’nı. Okumayı isterim ama...”
.
İleti yerine ulaşmış. Celal İlhan mesaj attı:
“Merhaba Mustafa öğretmenim.
Göndereyim.
Adresini güncelersen iyi olur.”
.
Ve yazışmalarımız devam etti:
“Merhabalar Celal Bey,
Mersin'deyiz. Kışlağımıza geldik.” dedim ve adresimi güncelledim.
.
Celal İlhan:
“Kitaba yol verdim.
Malına sahip çık Mustafa can!”
.
Ben:
“Yollar yormasın seni ey can!
Teşekkür ediyorum. Bekliyorum.”
.
Türkü Yarası bu gün elime geçti. İletiyi döşendim Celal İlhan’a:
Kitabı alır almaz Türkü Yarası’nı okudum. Yazar kendi yaşanmışlığını hikaye etmiş. Birinci kişili anlatıcının ağzından yazmış.
Gazi Abbas Çavuş’u, Ferize’yi tanıdım Türkü Yarası’nda. Yer, Köçekkömü köyü olmalı. Sonra Refik Usta… Şu bizim Ürgüplü Refik Başaran.
Anlatıcımızın babası öykünün kahramanı. Yakışıklı, boylu poslu. Çavuşluğu askerlikten kalma. Üç yıl Muhafız Alayı’nda vatan vazifesi yapmış. Gözü pek. Ferize’ye tutkun. Ferize, varsıl bir ailenin kızı. Güzelliğiyle, duruşu, yürüyüşüyle göze gelen bir genç kız. Saçları sektelerini dövüyor. Altı erkek kardeşin bir tek bacısı…
.
Nabız yokluyor oğlan tarafı. Ama kız tarafı verimkar değil Ferize’yi. Yaşının küçüklüğü bahane ediliyor Ferize’nin. Had bilmezlikle suçlanıyor kahramanımız. Derken köye Refik Usta geliyor. Ürgüplü Refik Başaran. Köyün alameti farikası armut ağacı altına kaba yün yataklar serilip halı yastıklar diziliyor. Ortada bir büyük sini. Üstünde şarap tepsisi ve bakır sahanlarda mevsim meyveleri. Refik Usta demlenmeyi severmiş. Birkaç kadeh içtikten sonra sazını çekiyor kucağına. Başlıyor sazıyla oynaşmaya. Bakınız Celal İlhan nasıl anlatmış burasını: ”Mızrabı sedef işlemeli göğüs üstünde çırpınıyor, coşuyor, duruluyor, yeniden coşuyor. Bazen eğilip kokluyor sazını, kimsenin anlayamadığı bir dille konuşuyor. Türkülerin uzunu, kısası, kıvrağı, acıklısı birbirini kovalıyor.”
.
Kahramanımızın yıllar sonra bile içini yakan, yaralayan türküye geliyor sıra. Bu türkü Dam Başında Sarı Çiçek. Refik Usta bu türküyü en tiz perdeden söylüyor. Ses; ses değil ipek tel, kıldan ince kılıçtan keskin. Sevdalı gönüllerin içine işleyen ince bir çığlık…
Öykü kahramanı bu türküde bağlantılarda yinelenen Feride’yi “Ferize” diye algılıyor. Türküden çok etkileniyor.
Kahramanımızın Feride’yle evlenmesine izin çıkıyor. Askerlik öncesi düğünleri oluyor. Üç yıl askerlikten sonra hasretler kavuşuyor. Bu kez genç çiftin çocukları olmuyor. Dokuz yıl evli kalıyorlar ve Ferize genç yaşta ölüyor.
Kahramanımız uzun kış gecelerinde, yer minderine bağdaş kurup bağlama yerine köz maşasını çekiyor kucağına. Başlıyor bu türküyü çalıp söylemeye…
Sadece kahramanımızı değil tüm köyü derin acılar içinde bırakan Ferize Gelin’in hikayesi Türkü Yarası.
.
Şimdi bu türküyü Ürgüplü Refik Başaran’ın söylediği gibi yazıp noktamızı koyalım dostlar:
.
“Dam başında sarı çiçek oy oy
Burdan gidek Ürgüb'e goçek (Nenni de Firide’m nenni)
Ürgüb'e vardığımız gice oy oy
Hak yoluna gurban kesek (Nenni de Firide’m nenni)
.
Gidiyorum işte gor oy oy
Hıyalda gor düşde gor de (Nenni de Firide’m nenni)
Gıymatımı bilmedin oy oy
Bir kotüye düş de gor de (Nenni de Firide’m nenni)