En fazla birlik ve beraberliğe kenetlenmeye, birbirimizi anlamaya, sevmeye ve birbirimize tahammül etmeye ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçmekteyiz. Kim ne derse desin etnik kimliği, görüşü, kıyafeti , düşüncesi ne olursa olsun her birimiz kardeşiz. Farklı görüşlerimiz olabilir, farklı giyinebiliriz, farklı dilleri konuşabiliriz, düşünce eksenlerimiz farklı olabilir ama bizi kenetleyen o kadar çok ortak paydalarımız var ki! Bu kutuplaşma bu ayrımcılık niye? Her birimiz demokrasiye, cumhuriyete inanmış insanlarız. Ülkemizi seviyoruz. Bu tahrikler niye. Her birimiz bu ülkenin, bu devletin asıl sahipleriyiz. Hiç birimizin birbirimizden yok farkımız. Niye üsluplarımızı daha yumuşak, daha tansiyonu düşürücü seçmiyoruz. Ekmek kavgası içerisindeki insanımızı ayrıca gerilimlerle, kaygılarla germeye onların umutlarını tüketmeye ne hakkımız var. Durumdan vazife çıkaranlar kadar bu toplumu bu denli gerenler de artık taşıdıkları sorumlulukların bilinciyle uzlaşma kültürüne sahip çıkmalılar diye düşünüyorum. Şu anda geleceğini göremeyenler yapacakları tüm teşebbüslerini ertelediler. Kaos ortamının geçmesini bekliyorlar. Bu ne demek işsizler ordusuna yenileri katılacak demek bu ne demek ekonomimizin küçülmesi demek. Bu ne demek aç insanlarımıza yenilerinin katılması demek.
Geçenlerde bir dost meclisinde pırıl pırıl, kalbinin güzelliği yüzüne vurmuş, nur yüzlü, konuştukça ağzından bal damlayan, müthiş hitabeti ile adeta bizi büyüleyen, gencecik bir öğretmen adayı “Semra öğretmen” den dinledim bu “Umut hikayesini”. Bu hikaye ile yazımı tamamlamak istiyorum.
“Dört tane mum bir odada yanıyorlardı..Oda o kadar sessizdi ki bu arada odada bulunan çocuk mumların birbirleriyle fısıldaşmalarını duyuyordu. Birinci mum ben “BARIŞIMM!!” dedi. Ama ama dedi insanlık sürekli benim yanmama müsaade etmiyor dedi. Her taraf toz duman ben daha fazla dayanamayacağım, sönmek üzereyim dedi ve karanlığa gömüldü. ‹kinci mum ben ben “VEFAYIMM!!” der. Ama yeryüzünde artık benim yanık kalmamın bir anlamı kalmadı. Ortalık vefasızlık örnekleriyle dolu, artık vazgeçilmez değilim dedi ve hafif bir rüzgara bile dayanamadı sönüverdi. Üçüncü mum ben “SEVG‹Y‹MM!!” dedi. Hani o uğruna, her türlü fedakarlığın yapıldığı, ömürlerin bile feda edildiği sevgi..Ne yazık ki günümüzde beni herkes bir kenara itiyor. Hep menfaat benden önce geliyor, artık dayanamayacağım der ve üzüntüden iyice azalan ışığı sönüverir. Odada tek yanan mumun da sönebileceğini düşünen çocuk ağlamaya başlar. “Neden neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu?” Dördüncü mum yumuşak bir sesle korkma dedi..Ben çevreme ışık saçtığım müddetçe ötekiler yeniden yanarlar. Yeter ki insanlık beni kaybetmesin. Ben olduğum sürece hem insanlık hem ülkeler yaşarlar. Çünkü çünkü ben “UMUTUM”…UMUT ışığı kaybolmadığı sürece, hepimiz onunla birlikte BARIŞI, VEFAYI ve SEVG‹Y‹ yaşatabiliriz demiş..Çocuk gülerek umut ışığı ile diğer mumları da yakıvermiş.. VE ORTALIK AYDINLANIVERM‹Ş”
Belki bir çoğunuzun bu hikayeyi biliyorsunuz. Ama umutlarını kaybeden toplumlar her şeylerini kaybederler düşüncesiyle bir kez daha hatırlatmak istedim. Bunca gerilim, bunca belirsizlik, kurumlar arası çatışma ve güvensizlik bu ülkeye zarar veriyor dolayısıyla insanların geleceğe dair umutlarının tükenmesine sebebiyet veriyor. Bu ülke potansiyel enerjisini maalesef bu çatışmalar uğruna kaybediyor. Hadi diyorum umutla geleceğe bakalım çok değil daha dün yakaladığımız toplumsal sinerjiyi kaldığı yerden devam ettirelim. Bizim gidecek başka ülkemiz yok. Bu ülke hepimizin…
Bu kazalara kim dur diyecek
Geçen yılda yazmıştım. Muslubelen’i şehre bağlayan yol trafik kazalarına davetiye çıkarıyor diye. Muslubelen’den şehir girişine doğru akan trafikte arabalar o kadar hızlı ve kontrolsüz ki. Yılda bir çok kez o yolda mal ve can kaybına sebebiyet veren kazalar olmakta. Üstelik o yol üzerinde karşıdan karşıya geçen öğrenci ve yaya trafiği bir hayli fazla. Şehre doğru akışta yola yapılan “hız yastıkları” da pek etkili olmamış gibi gözüküyor. Halen Tutkunlar Marketin karşısında ki kavşağa neden Karayolları tarafından bir “ada” yapılmamış hayret ederim.
Marketin olduğu sokaktan gelen arabalar ile Erdoğan Akdağ mahallesinden çıkan arabalar karşılıklı geçerken ana caddenin ortasında adeta köşe kapmaca oynuyorlar.Ve bu yüzden orada da maddi hasarlı kazalar oluyor.Ben ilgilileri bu konuda uyarıyorum.Ha birde artık şehrin göbeğinde park edenler arabalardan bırakın sağlıklı bir trafik akışını biz yayalar bile geçecek yol zor buluyoruz.
Şehrin en merkezi yerinde trafik, hele birde yağmur yağıyorsa karşılıklı park etmiş otolar nedeniyle bir türlü akmıyor arabanın içinde mahsur kalıyorsunuz..
Tarih : 02.04.2008
Geçenlerde bir dost meclisinde pırıl pırıl, kalbinin güzelliği yüzüne vurmuş, nur yüzlü, konuştukça ağzından bal damlayan, müthiş hitabeti ile adeta bizi büyüleyen, gencecik bir öğretmen adayı “Semra öğretmen” den dinledim bu “Umut hikayesini”. Bu hikaye ile yazımı tamamlamak istiyorum.
“Dört tane mum bir odada yanıyorlardı..Oda o kadar sessizdi ki bu arada odada bulunan çocuk mumların birbirleriyle fısıldaşmalarını duyuyordu. Birinci mum ben “BARIŞIMM!!” dedi. Ama ama dedi insanlık sürekli benim yanmama müsaade etmiyor dedi. Her taraf toz duman ben daha fazla dayanamayacağım, sönmek üzereyim dedi ve karanlığa gömüldü. ‹kinci mum ben ben “VEFAYIMM!!” der. Ama yeryüzünde artık benim yanık kalmamın bir anlamı kalmadı. Ortalık vefasızlık örnekleriyle dolu, artık vazgeçilmez değilim dedi ve hafif bir rüzgara bile dayanamadı sönüverdi. Üçüncü mum ben “SEVG‹Y‹MM!!” dedi. Hani o uğruna, her türlü fedakarlığın yapıldığı, ömürlerin bile feda edildiği sevgi..Ne yazık ki günümüzde beni herkes bir kenara itiyor. Hep menfaat benden önce geliyor, artık dayanamayacağım der ve üzüntüden iyice azalan ışığı sönüverir. Odada tek yanan mumun da sönebileceğini düşünen çocuk ağlamaya başlar. “Neden neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu?” Dördüncü mum yumuşak bir sesle korkma dedi..Ben çevreme ışık saçtığım müddetçe ötekiler yeniden yanarlar. Yeter ki insanlık beni kaybetmesin. Ben olduğum sürece hem insanlık hem ülkeler yaşarlar. Çünkü çünkü ben “UMUTUM”…UMUT ışığı kaybolmadığı sürece, hepimiz onunla birlikte BARIŞI, VEFAYI ve SEVG‹Y‹ yaşatabiliriz demiş..Çocuk gülerek umut ışığı ile diğer mumları da yakıvermiş.. VE ORTALIK AYDINLANIVERM‹Ş”
Belki bir çoğunuzun bu hikayeyi biliyorsunuz. Ama umutlarını kaybeden toplumlar her şeylerini kaybederler düşüncesiyle bir kez daha hatırlatmak istedim. Bunca gerilim, bunca belirsizlik, kurumlar arası çatışma ve güvensizlik bu ülkeye zarar veriyor dolayısıyla insanların geleceğe dair umutlarının tükenmesine sebebiyet veriyor. Bu ülke potansiyel enerjisini maalesef bu çatışmalar uğruna kaybediyor. Hadi diyorum umutla geleceğe bakalım çok değil daha dün yakaladığımız toplumsal sinerjiyi kaldığı yerden devam ettirelim. Bizim gidecek başka ülkemiz yok. Bu ülke hepimizin…
Bu kazalara kim dur diyecek
Geçen yılda yazmıştım. Muslubelen’i şehre bağlayan yol trafik kazalarına davetiye çıkarıyor diye. Muslubelen’den şehir girişine doğru akan trafikte arabalar o kadar hızlı ve kontrolsüz ki. Yılda bir çok kez o yolda mal ve can kaybına sebebiyet veren kazalar olmakta. Üstelik o yol üzerinde karşıdan karşıya geçen öğrenci ve yaya trafiği bir hayli fazla. Şehre doğru akışta yola yapılan “hız yastıkları” da pek etkili olmamış gibi gözüküyor. Halen Tutkunlar Marketin karşısında ki kavşağa neden Karayolları tarafından bir “ada” yapılmamış hayret ederim.
Marketin olduğu sokaktan gelen arabalar ile Erdoğan Akdağ mahallesinden çıkan arabalar karşılıklı geçerken ana caddenin ortasında adeta köşe kapmaca oynuyorlar.Ve bu yüzden orada da maddi hasarlı kazalar oluyor.Ben ilgilileri bu konuda uyarıyorum.Ha birde artık şehrin göbeğinde park edenler arabalardan bırakın sağlıklı bir trafik akışını biz yayalar bile geçecek yol zor buluyoruz.
Şehrin en merkezi yerinde trafik, hele birde yağmur yağıyorsa karşılıklı park etmiş otolar nedeniyle bir türlü akmıyor arabanın içinde mahsur kalıyorsunuz..
Tarih : 02.04.2008
02.04.2008
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ