BOZOK YAZILARI
“Çiğdem gezmesi” dünya mirası olarak Unesco’da
Yozgat, Anadolu’nun kışı sert geçen illerinden biridir. Eskiden Yozgat’ın dağı taşı hayvan sürüleri ile doluydu ve kış gelince bu sürüler ağıllarda, ahırlarda beslenir, hele ki yemin samanın bitmeye başladığı Zemheri ve Gücük aylarında baharın gelmesi dört gözle beklenirdi. Cemreler, Mart Dokuzu, Dokuzun Dokuzu ve Aprıl Beşi yaza bir adım daha yaklaşmanın umudu, heyecanı ve özlemi ile geçirilirdi. “Mart kapıdan baktırır/Kazma kürek yaktırır” veya “Kork Aprılın beşinden/ Öküzü ayırır eşinden” gibi atasözleri, bir türlü gelmeyen baharı beklerken havalar soğuk gittikçe kaygıyla söylenirdi. Sonra birden havada leylekler, turnalar belirir, damda bacada ibibikler öter, yazıda yabanda kardelen, öksüz oğlan, nevruz, çiğdem gibi çiçekler çıkardı. Koyunlar kuzulamaya yani “döl dökmeye”, karlar erimeye başlar ve kara kışın kabusundan yeşil Hıdrellezin rüyasına geçilirdi.
Böyle zamanlarda şenlenilmez de ne yapılırdı? Kimi Nevruz derdi, kimi Mart Dokuzu veya başka bir isim verirdi ama o günün bir başka anlamı olduğunu herkes bilirdi. O gün bolluktu, bereketti ama her şeyden önce güneşin dönüşüydü Kuzey Yarımküreye. Bu tam anlamıyla, kıtlıktan, kardan, kıştan ve yokluktan bolluğa geçmenin sembolüydü. Kimi halk inanışlarına göre ise, güneşi hapseden kötülük ve karanlık güçlerinin yenilmesi, iyiliğin ve aydınlığın zafer kazanmasıydı.
Mitolojik öyküsü ne olursa olsundu, bugün bir bayramdı, bugün güneşin dönüşüydü, bugün bolluğun ve bereketin dönüşüydü. Bugün bayram edilmez de ne yapılırdı? Büyükler kendi dil ve kültürlerince eğelenedursun, bu bayram daha çok çocukların bayramıydı Anadolu’da ve tabii Yozgat’ta.
Mart Dokuzu bir takvimdi büyüklerin bildiği ama “Çiğdem Gezmesi” apaçık bir tabiat olayıydı çocuklar için. Karlar erimemişse, toprak ısınmamışsa, ısınan toprak güneşe güvenerek tohumlarını filizlendirip dışarı salmamışsa, kısacası sarı çiğdemler çiçeğe durmamışsa çocuklar için bahar gelmiş sayılmazdı Yozgat’ta.
Çiğdemlerin çıktığı, baharın geldiği müjdesi, dilden dile, evden eve, çocuktan çocuğa kısa sürede yayılır, daha çok 6-7 ile 14-15 yaş arası çocuklar toplanırlar ellerinde “küsküç” veya “kösküç” denilen ucu sivri değneklerle “çiğdem kazmaya” veya “çiğdem sökmeye” giderlerdi. Topladıkları çiğdemleri, kuru bir dalın dikenlerine saplarlar ve kuru dal, sarı çiğdemlerle adeta “gelin” gibi süslenirdi. Bunun anlamı, güneş ve bahar kuru dalı yeşertir, yokluğu bolluğa, açlığı tokluğa, kısırlığı doğurganlığa çevirir demekti. Nitekim çocuklar süsledikleri bu dalı “Çiğdem çiğdem çiçecik /Emmim oğlu göyçeçik/Yağ verenin oğlu olsun/Bulgur verenin kızı olsun/ Hiç vermeyen çatlasın ölsün” gibi manilerle ev ev gezdirirler, bulgur, yağ ve ekmek toplayarak köy meydanında bir yaşlı kadının da yardımıyla çiğdem pilavı yapıp topluca yerler, oyunlar oynarlar, eğlenirlerdi.
Yozgat’ta “Çiğdem Gezmesi” olarak anılan bu kutlama, UNESCO’nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne Türkiye’nin 2009 yılında Azerbaycan, Hindistan, İran, Kırgızistan, Özbekistan ve Pakistan ile ortaklaşa sunduğu Nevruz dosyasında “Geleneğin Diğer Adı” alt başlığında “Çiğdem Günü” olarak kayıtlıdır. Yani Yozgat’ın Çiğdem Gezmesi, UNESCO tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası kabul edilmiştir. UNESCO’nun Internet sitesine giren herkes bunu görebilir, ama Yozgat ve Yozgatlılar görür mü onu bilemem.
Yozgat, bu mirası yaşatmak için eğitimde, medyada, üniversitede bir farkındalık yaratma çabası taşır mı? Bunun Yozgat’ın kültürel mirası olarak yaşatılmasına, gelecek kuşaklara aktarılmasına yönelik bir gayret içine girer mi? Dimyat’taki pirincin hayâlini kuran hemşehrilerimiz “evdeki bulguru” görürler mi? Fıkrayı bilirsiniz: Oğlan “baba cennetliksin” dedikçe, baba “umamıyom oğul” diye cevap verirmiş.
19.03.2010
Böyle zamanlarda şenlenilmez de ne yapılırdı? Kimi Nevruz derdi, kimi Mart Dokuzu veya başka bir isim verirdi ama o günün bir başka anlamı olduğunu herkes bilirdi. O gün bolluktu, bereketti ama her şeyden önce güneşin dönüşüydü Kuzey Yarımküreye. Bu tam anlamıyla, kıtlıktan, kardan, kıştan ve yokluktan bolluğa geçmenin sembolüydü. Kimi halk inanışlarına göre ise, güneşi hapseden kötülük ve karanlık güçlerinin yenilmesi, iyiliğin ve aydınlığın zafer kazanmasıydı.
Mitolojik öyküsü ne olursa olsundu, bugün bir bayramdı, bugün güneşin dönüşüydü, bugün bolluğun ve bereketin dönüşüydü. Bugün bayram edilmez de ne yapılırdı? Büyükler kendi dil ve kültürlerince eğelenedursun, bu bayram daha çok çocukların bayramıydı Anadolu’da ve tabii Yozgat’ta.
Mart Dokuzu bir takvimdi büyüklerin bildiği ama “Çiğdem Gezmesi” apaçık bir tabiat olayıydı çocuklar için. Karlar erimemişse, toprak ısınmamışsa, ısınan toprak güneşe güvenerek tohumlarını filizlendirip dışarı salmamışsa, kısacası sarı çiğdemler çiçeğe durmamışsa çocuklar için bahar gelmiş sayılmazdı Yozgat’ta.
Çiğdemlerin çıktığı, baharın geldiği müjdesi, dilden dile, evden eve, çocuktan çocuğa kısa sürede yayılır, daha çok 6-7 ile 14-15 yaş arası çocuklar toplanırlar ellerinde “küsküç” veya “kösküç” denilen ucu sivri değneklerle “çiğdem kazmaya” veya “çiğdem sökmeye” giderlerdi. Topladıkları çiğdemleri, kuru bir dalın dikenlerine saplarlar ve kuru dal, sarı çiğdemlerle adeta “gelin” gibi süslenirdi. Bunun anlamı, güneş ve bahar kuru dalı yeşertir, yokluğu bolluğa, açlığı tokluğa, kısırlığı doğurganlığa çevirir demekti. Nitekim çocuklar süsledikleri bu dalı “Çiğdem çiğdem çiçecik /Emmim oğlu göyçeçik/Yağ verenin oğlu olsun/Bulgur verenin kızı olsun/ Hiç vermeyen çatlasın ölsün” gibi manilerle ev ev gezdirirler, bulgur, yağ ve ekmek toplayarak köy meydanında bir yaşlı kadının da yardımıyla çiğdem pilavı yapıp topluca yerler, oyunlar oynarlar, eğlenirlerdi.
Yozgat’ta “Çiğdem Gezmesi” olarak anılan bu kutlama, UNESCO’nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne Türkiye’nin 2009 yılında Azerbaycan, Hindistan, İran, Kırgızistan, Özbekistan ve Pakistan ile ortaklaşa sunduğu Nevruz dosyasında “Geleneğin Diğer Adı” alt başlığında “Çiğdem Günü” olarak kayıtlıdır. Yani Yozgat’ın Çiğdem Gezmesi, UNESCO tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası kabul edilmiştir. UNESCO’nun Internet sitesine giren herkes bunu görebilir, ama Yozgat ve Yozgatlılar görür mü onu bilemem.
Yozgat, bu mirası yaşatmak için eğitimde, medyada, üniversitede bir farkındalık yaratma çabası taşır mı? Bunun Yozgat’ın kültürel mirası olarak yaşatılmasına, gelecek kuşaklara aktarılmasına yönelik bir gayret içine girer mi? Dimyat’taki pirincin hayâlini kuran hemşehrilerimiz “evdeki bulguru” görürler mi? Fıkrayı bilirsiniz: Oğlan “baba cennetliksin” dedikçe, baba “umamıyom oğul” diye cevap verirmiş.
19.03.2010
19.03.2010
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
öcal Oğuz
09.04.2010 20:02:00Sayın Serhat Ünsal,
Aziz meslektaşım,
Siz bir yazınızda ve şiirinizde Yozgat'ın kültür değerlerinin unutuluşuna ve gelecek kuşaklara aktarılamayışına tanıklık ettiniz. Şimdi de Çiğdem Gezmesi Geleneğine katkı verdiniz. Herşeyden önce bu geleneği sizin çocukluğunuzda uygulamış olmanız önemli bir bilgidir ve çok değerlidir. Boylece sizin torununuza anlatacak bir çiğdem gezmesi hikayenizin olduğunu öğrenmiş olduk. Oysa bizim çocuklarımızın ve torunlarımızın böyle bir hikayesi olmayacak. Çünkü onlar bu geleneği tanımadan büyüyor, yani bir miras gözlerimizin önünde ölüyor. Buna "dur" demek hepimizin görevi. Öncelikle ilimizin güzide bilim kurumu olan Bozok Üniversitemizin bu mirasın canlı tanıkları ile görüşüp bilgileri derlemesi gerekir. Sonra da Valilik ve Belediye bütün birim ve imkanlarıyla bu "dünya mirası"nı korumalı ve gelecek kuşaklara aktarmalıdır.
Bu konuda Çankırı Belediyesi ve Karatekin Üniversitesi'nin bu yıl göstermiş olduğu duyarlılığı not etmek isterim. Bu yıl Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Topluluğunun öncülüğünde Çiğdem Gezmesi törenleri Çankırı'da yapıldı ve Ankara'daki üniversitelerin (Gazi, Ankara, Hacettepe ve Bilkent)öğrencileri, Karatekin Üniversitesi'nin öğrencileri ile buluşarak Çankırı Belediyesi'nin öncülüğünde belirlenen bir köyde Çiğdem Gezmesi yaptılar, birlikte pilav yapıp yediler, eğlendiler. Hem kendileri hatırladılar hem halka hatırlattılar bu güzel geleneği. Fox Tv ve Hürriyet başta olmak üzere basın bu ilgi çekici geleneği geniş şekilde haber yaptı.
Dilerim gelecek yıl daha görkemli kutlamalara Yozgat Belediyesi ve Bozok Üniversitesi ev sahipliği yapar. Biz de orada buluşup çiğdem Gezmesi anılarımızı tazeleriz.
Serhat Ünsal
05.04.2010 20:29:00Saygıdeğer Hocam,
Yozgat kültürünün yaşatılması, geleceğe aktarımı ve tescillenmesi için göstermiş olduğunuz çaba ve ulaştığınız netice her türlü taktirin üzerindedir.Öncelikle sizi kutluyorum,çalışmalarınızın devamını diliyorum...
Bu vesileyle, "çiğdem törenleri" ile ilgili hatırımda kalan
bir anekdotu ilave etmek istiyorum.Bahsettikleriniz ve Akif Kardeşimin ilavesine ek olarak, yapılan "çiğdem pilavına" elde kalan çiğdemlerin kökleri soyularak açığa çıkan beyaz soğanı, pilav pişmeye yakın boca edilir ve yeme işlemine öyle geçilirdi...
Köklerin aroması ve tadı, pilava ayrı bir lezzet katardı...
Saygılarımla...
alper
02.04.2010 16:19:00Bizden önceki nesillerin birebir yaşayarak bizlere aktardıkları çiğdem gezmesi kültürünü UNESCO nun dünya kültür mirasları arasına alarak bizden sonraki kuşaklara aktarılması ve dünya halkbilimcilerinin de izlenimine açmanızdan dolayı yapmış olduğunuz başarılı çalışmalarınıza bir Yozgatlı olarak teşekkürlerimi sunarım. Değerli hocam yapmış olduğunuz çalışmalar sizinle iftihar etmemize vesile.
Size Allahtan sağlık ve uzun ömürler dilerim.
Not: Erdinç isimli arkadaşın yozgat halk kültürüne ait yapmış olduğu yoruma bende katılıyorum bu konuda görsel sunumlu geniş bir program yaparak geçmişte Yozgatlının giyim kuşam tarzı hakkında bilgilerinizi ifşa etmenizi de rica ediyorum.
Erdinç
31.03.2010 14:34:00çiğdem gezmesi gibi geleneği UNESCO tarafından kültürel bir miras olarak kabul ettirilmesi için göstermiş olduğunuz çaba ve emeğe sonsuz teşekkürler ederim. Değerli hocam geç tiğimiz günlerde Bozok Üniversitesi öğretim görevlileri tarafındanHayri İnal konağında Artvin Yöresi ve Yozgat yöresi kıyafetleri tanıtıldı. Bu tanıtımda bir Yozgat'lı olarak Artvin iline has kıyafetler beni çok ilgilendirmedi. Ama tanıtımda üniversiteli öğrencilerin giydiği ve gazetecilere gösterilen Yozgat kıyafetlerinin her yerde kolayca bulunabilecek cinsten basit üç etek ve şalvardan oluşan ilkokul öğrencilerinin 23 nisan bayramlarında giydikleri kıyafetlerden öteye gitmeyen kıyafetler olduğu aşikardır. Bozok üniversitesinde akademik bir kariyer ile görev yapanların nasıl böyle ucuz ve akademik hiçbir veriye dayandırılmayan tanıtıma imza attıklarına gülüyorum. Bu konu da derin bilgilerinizle hem bizi hemde Bozok üniversitesinde bu konuda bizi bilgilendirdiklerini sanan öğretim görevlilerini bilgilendirmenizi rica ederim.
Öcal Oğuz
28.03.2010 14:42:00Sayin M. Akif Ozan,
Çocukluğunuzdaki "Çiğdem Gezmesi" ile ilgili bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim. Verdiğiniz bilginin ne derece değerli olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Ben iki ayrı çiçek (Çiğden ve Ali Öksüz) gezdirildiğini bilmiyordum, sayenizde öğrendim. Eminim daha bilmemiz gereken bir çok ayrıntı vardır bu konuda. Bu konudaki eksikleri şehrimizdeki Üniversitenin öğrenci ve hocalarının tamamlayacağına inanıyorum. Keşke sizin ve bizim gibi gelecek kuşaklar da bu geleneği uygulasa, yaşasa ve medya ilgi gösterse.
Katkiniz için tekrar teşekkür ederim.
Selam ve saygilarimla
M.Akif OZAN
26.03.2010 16:37:00Sayın Hocam;Unesco'ca onaylanan 'Çiğdem Gezmesi'yazınız-
dan dolayı sizi tebrik ederim.Tabii ki bu 'Çiğdem Gezmesi' zannederim daha çok, Yozgat'ta has bir olay.
Yazınızı okurken beni hem duygulandırdınız,hemde; yıllar öncesine alıp götürdünüz.
Bugün;- altmışına-merdiven dayadığımız için ve bir de,
'yozgat'-lı olan ben,7-8 yaşlarında iken bu 'Çiğdem Gezmesini'
bire-bir yaşadım.Bu -Çiğdem Gezmesi-nin bir kaç özel durumun-
dan bahsedeyim belki bir katkım olur.
Çiğdem gezmesi -Mahalleler arası- bir yarış olurdu.Yarış derken,Baharın müjdecisi olan Çiğdemi ilk gören,toplayan ve
çiğdem gezmesi yapan MAHALLE 1.olur,ilk gören kişi ise KAHRAMAN.
Çalı tabir edilen dikenli ağaçcığın dikenlerine toplanan çiğdemlerin soğanları saplanırdı.
Tamamen çiğdem olmaz, eflatun çiğdem, 'Aliöksüz',Yozgat ağzı ile (Alooğsüz) de takılırdı.
Yazınızda belirtildiği gibi 'Yağ verenin oğlu,bulgur verenin kızı' olsun denir ve;
Ayrıca bir şey daha yapardık;
Yağ verenin oğlu olsun der VE ona Sarı Çiğdem den,bulgur verenin kızı olsun der ve ona'da Eflatun olan Alooğsüzden -Ali Öksüz-verirdik.
Bir katkım olduysa mutlu olurum.
Yazınızdan dolayı tekrar kutlarım.
SAYGILARIMLA...
ender
25.03.2010 07:49:00demek bizim çocukluğumuzda topladığımız,pilavını yediğimiz baharın müjdecisi çiğdem gezmesi anlamlı kutlama unesko kayıtlarına girmiş..teşyeekkürler hocam ve ne mutlu bize...
sebahat
21.03.2010 14:41:00değerli hocam,çiğdem gezmesini unesco kayıtlara geçirmeniz nedeniyle sizi can-ü gönülden tebrik ederim.saygılarımla..
Berrin
20.03.2010 08:30:00hocam,yozgatın çiğdem gezmesini unesco kayıtlarına geçirdiğiniz gibi sizi hem kutlarım,hem de çocukluğu çiğdem gezemesiyle geçen yozgatlılar adına teşekkür ederim.Bu yaptığınız büyük iş..fakedenler adına tekrar teşekkürmer.