Çapanoğlu, 2000’li yılların gençleri için ya tanıdıkları bir arkadaşlarının soyadıdır ya da “Dikkat et altından Çapanoğlu çıkmasın” veya “Çapanoğlu’nun abdest suyu gibi” sözlerden ibarettir. Bu gençler arasında tarihe biraz merakı olanlar veya Yozgat’ı görenler ise “Çapanoğlu” sözüne “Camii” ve “İsyan” kelimelerini ekleyebilirler.
Kendisi de Yozgatlı olan Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Doç Dr. Yunus Koç’un Hicri 983(1575-1576) Tarihi Mufassal Tahrir Defterlerine göre Bozok Sancağındaki İskan ve Nüfus adlı çalışmasından 16. yüzyılda bugünkü Yozgat şehrinin Alpavut Bey adında birinin hizmetkarlarının bulunduğu küçük bir köy olduğunu öğreniyoruz. Yani sanıldığının aksine Yozgat şehri, kökü antik çağlara veya Selçuklu dönemine giden Ankara, Kayseri, Konya, Eskişehir veya Sivas gibi tarihi bir şehir değildir. Nitekim, bu şehirlerde görülen Selçuklu eserlerine Yozgat şehir merkezinde rastlanmaz. Bunun yorumu şudur: Yozgat, Osmanlı döneminde doğmuş bir şehirdir. Daha da önemlisi, Osmanlı merkezî yönetimi yıkılışa doğru giderken Yozgat imparatorluğun yıldızı parlayan iki şehrinden biri olarak tarih kayıtlarına geçer. Yani Selçuklu çağında boş arazi, Osmanlının yükseliş döneminde küçük bir köy olan Yozgat şehri, 18. yüzyılda Anadolu’nun cazibe merkezlerinden biri olur. Bu yükselişin altını karıştırırsanız kim çıkar biliyor musunuz? Çapanoğlu.
Çapar Ömer Ağa, Bozok yaylalarında koyunlarını otlatan bir Yörük beyi. Hızır bir gün yaşlı ve yoksul bir adam kılığında Çapar Ömer Ağa’nın karşısına çıkar. Açım ve susuzum der. Ömer Ağa, heybesinden ekmeğini yoğurdunu çıkarır, bir koyundan süt sağar ve bu yaşlı ve fakir adama taze sağılmış çiğ sütle yoğurdun karıştırılmasıyla yapılan bir çoban yemeği olan “köremez” ikram eder. Ömer Ağa’nın bu misafirperverliği Hızır’ın şu duası ile karşılık bulur: “Allah yozuna yoz katsın”. Bu duasını birkaç kez tekrar eder ve kaybolur. Bu duadaki “yoz katsın” ifadesi Yozgat adının doğmasına vesile olur. Bu efsanedeki Çapar Ömer Ağa kimdir bilir misiniz? Çapanoğullarının bilinen en eski atası. Yani Yozgat adıyla ilgili bir efsanenin altından da Çapanoğlu çıkıyor.
Yozgat Ankara yolu üzerindeki Saray Köyü eski bir yerleşim yeridir ve burada bir köy için oldukça ihtişamlı ve Osmanlı mimari tarzını yansıtan bir cami ile karşılaşılır. Cami 1765 yılında Kapıcıbaşı Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Diğer yandan Yozgat şehrinin tarihten bugüne gelen en görkemli yapısı şehir merkezindeki büyük camidir. Bu camiyi 1779 yılında Mustafa Bey yaptırmış, 1794 yılında Süleyman Bey genişletmiştir. Ahmet Paşa, Mustafa Bey ve Süleyman Bey Çapanoğlu ailesinin en görkemli isimleridir. Bu iki cami gibi Yozgat’taki diğer cami ve tarihi yapılar kurcalanırsa altından bir şekilde Çapanoğlu çıkar.
Gün olur, devran döner Osmanlı yıkılır, sancılı günler geçirilir. Anadolu başsız kalır. Devlet başsız kalır. Merkezi otorite kaybolur. Kimi Padişaha bağlıyım der, kimi umudu Kuvvacılarda görür. Yozgat da bu karmaşadan nasibini alır. Celal, Edip ve Halit beylerin önderliğinde 1920 yılında isyan olur. Çerkez Ethem kuvvetlerinin şiddetle bastırdığı bu isyana önderlik edenler Çapanoğlu ailesindendir. Yani nedenleri ve sonuçları ne olursa olsun 1920 isyanının altından da Çapanoğlu çıkar.
Sonuç olarak, Yozgat kentsel ve tarihsel varlığını Çapanoğlu ailesine borçludur. Yozgat’ta tarih ve kültür adına hangi taşı kaldırsanız altından Çapanoğlu çıkar. Yozgat yönetimi için tarihe saygı, iyiliğe vefa ve hizmete teşekkür zamanı gelmiştir. Yozgat, Celal, Edip ve Halit beyleri trajik tercihleri ve hatalarıyla baş başa bırakabilir ama Ahmet Paşa, Mustafa Bey, Süleyman Bey ve nihayet M. Celalettin Paşa’yı gururla hatırlamalıdır ve onların unutulmasına isyan etmelidir.
Tarih : 24.02.2009
Kendisi de Yozgatlı olan Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Doç Dr. Yunus Koç’un Hicri 983(1575-1576) Tarihi Mufassal Tahrir Defterlerine göre Bozok Sancağındaki İskan ve Nüfus adlı çalışmasından 16. yüzyılda bugünkü Yozgat şehrinin Alpavut Bey adında birinin hizmetkarlarının bulunduğu küçük bir köy olduğunu öğreniyoruz. Yani sanıldığının aksine Yozgat şehri, kökü antik çağlara veya Selçuklu dönemine giden Ankara, Kayseri, Konya, Eskişehir veya Sivas gibi tarihi bir şehir değildir. Nitekim, bu şehirlerde görülen Selçuklu eserlerine Yozgat şehir merkezinde rastlanmaz. Bunun yorumu şudur: Yozgat, Osmanlı döneminde doğmuş bir şehirdir. Daha da önemlisi, Osmanlı merkezî yönetimi yıkılışa doğru giderken Yozgat imparatorluğun yıldızı parlayan iki şehrinden biri olarak tarih kayıtlarına geçer. Yani Selçuklu çağında boş arazi, Osmanlının yükseliş döneminde küçük bir köy olan Yozgat şehri, 18. yüzyılda Anadolu’nun cazibe merkezlerinden biri olur. Bu yükselişin altını karıştırırsanız kim çıkar biliyor musunuz? Çapanoğlu.
Çapar Ömer Ağa, Bozok yaylalarında koyunlarını otlatan bir Yörük beyi. Hızır bir gün yaşlı ve yoksul bir adam kılığında Çapar Ömer Ağa’nın karşısına çıkar. Açım ve susuzum der. Ömer Ağa, heybesinden ekmeğini yoğurdunu çıkarır, bir koyundan süt sağar ve bu yaşlı ve fakir adama taze sağılmış çiğ sütle yoğurdun karıştırılmasıyla yapılan bir çoban yemeği olan “köremez” ikram eder. Ömer Ağa’nın bu misafirperverliği Hızır’ın şu duası ile karşılık bulur: “Allah yozuna yoz katsın”. Bu duasını birkaç kez tekrar eder ve kaybolur. Bu duadaki “yoz katsın” ifadesi Yozgat adının doğmasına vesile olur. Bu efsanedeki Çapar Ömer Ağa kimdir bilir misiniz? Çapanoğullarının bilinen en eski atası. Yani Yozgat adıyla ilgili bir efsanenin altından da Çapanoğlu çıkıyor.
Yozgat Ankara yolu üzerindeki Saray Köyü eski bir yerleşim yeridir ve burada bir köy için oldukça ihtişamlı ve Osmanlı mimari tarzını yansıtan bir cami ile karşılaşılır. Cami 1765 yılında Kapıcıbaşı Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Diğer yandan Yozgat şehrinin tarihten bugüne gelen en görkemli yapısı şehir merkezindeki büyük camidir. Bu camiyi 1779 yılında Mustafa Bey yaptırmış, 1794 yılında Süleyman Bey genişletmiştir. Ahmet Paşa, Mustafa Bey ve Süleyman Bey Çapanoğlu ailesinin en görkemli isimleridir. Bu iki cami gibi Yozgat’taki diğer cami ve tarihi yapılar kurcalanırsa altından bir şekilde Çapanoğlu çıkar.
Gün olur, devran döner Osmanlı yıkılır, sancılı günler geçirilir. Anadolu başsız kalır. Devlet başsız kalır. Merkezi otorite kaybolur. Kimi Padişaha bağlıyım der, kimi umudu Kuvvacılarda görür. Yozgat da bu karmaşadan nasibini alır. Celal, Edip ve Halit beylerin önderliğinde 1920 yılında isyan olur. Çerkez Ethem kuvvetlerinin şiddetle bastırdığı bu isyana önderlik edenler Çapanoğlu ailesindendir. Yani nedenleri ve sonuçları ne olursa olsun 1920 isyanının altından da Çapanoğlu çıkar.
Sonuç olarak, Yozgat kentsel ve tarihsel varlığını Çapanoğlu ailesine borçludur. Yozgat’ta tarih ve kültür adına hangi taşı kaldırsanız altından Çapanoğlu çıkar. Yozgat yönetimi için tarihe saygı, iyiliğe vefa ve hizmete teşekkür zamanı gelmiştir. Yozgat, Celal, Edip ve Halit beyleri trajik tercihleri ve hatalarıyla baş başa bırakabilir ama Ahmet Paşa, Mustafa Bey, Süleyman Bey ve nihayet M. Celalettin Paşa’yı gururla hatırlamalıdır ve onların unutulmasına isyan etmelidir.
Tarih : 24.02.2009
24.02.2009
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
gafleti@mynet.com
07.03.2009 00:44:00Sn.M.C.Oğuz Beyefendi; Altından Çapanoğlu çıkar başlıklı yazınızı okudum. Size daha önce de ulaşmaya çalıştım ama bu mümkün olmadı. Bu vesileyle bir kere daha tekrar ediyorum el-mek adresinizi verirseniz görüşmek isterim. Başka pek çok yerde de anlatıldığı gibi Yozgat adının yanlış bir efsaneyle anlatılmasına siz de katılmışsınız. Altından Çapanoğlu çıkar deyimi için, hemşehrimiz Ertuğrul Kapusuzoğlunun sürmeli romanı okunmalı ve özellikle gençlere mutlaka tavsiye edilmeli, okutulmalı, hatta mümkünse bu romanın filmi yapılmalı.Bu deyimin doğrusu da -veya bana göre dğrusu ve daha mantıklı olanı da- bu yolla öğretilmeli. Yozgat adı ile ilgili; Hızırlı- çobanlı anlatılan efsane de gerçeklerle uyuşmaz. Efsanedir anlatılabilir ama bunu sizin gibi bilim adamları değil varsın halk anlatsın, efendim. Malumunuz bölge eskiden beri bozokların yerleşim alanı olduğundan bozoklar- BOZOKAT olarak anılmış vergi tarir defterlerinde de böyle geçmiştir. Yine malumunuz eski harflerle BOZOKAT بزقات böyle yazılır YOZOKAT ise يزقات bir harf farkla hatta bir nokta farkla böyle yazılır. Yani sn. Hocam, vergi kayıt defterlerinde bir memurun eski b harfinin altındaki bir noktayı biraz uzatıp, bir başkasının da bir noktalı B harfini iki noktalı Y harfi olarak okuması yazması sonunda BOZOKAT kelimesi YOZOKAT şekline dönüşmüş; zamanla da o harfinin biri ses -teleffuz kolaylığı nedeniyle düşerek YOZKAT.. YOZGAT OLMUŞTUR. Bu izahat da bana daha mantıklı görünüyor. Selam ve saygılarımla. Muttalip Taş Öğrt.- Şair
CEMAYNUR OKUR
01.03.2009 21:08:00YorumunuzMERHABA Hocam; Uzunca bir aradan sonra bilgilendirici ve aydınlatıcı yazınızı okurken tarihsel ve kentsel gelişiminde acı ve tatlı izi olan Çapanoğulları hakkında tam bir bilgiye sahip değildim ve hepte merak eder dururdum,yine sizin sayenizde doğrusunu öğrendim.Bende bir memleket sevdalısıyım ve sizin gibi bir bilim insanını Günbegün de tanıdığım için de son derece gururluyum.Güzel ülkemizin sizin gibi duyarlı değerlere ihtiyacı var.Yıllar öncesinde tv henüz çok yaygın değilken öncelik radyonundu. .O yıllarda polis radyosu ve meteroloji radyosu vardı müzik yayını yapan.Polis radyosunun yörelerin öyküsünü anlatan yayınında taa o zamandan aklımda kalan Yozuna yoz kat,sürüne sürü kat köyün yozkent olsun idi. Yıllar öncesine bir YOLCULUK yaptırdınız.Güzellikler bir bir gözümün önünde canlandı.Bilgilendirici yeni yazılarınızı ilgiyle bekliyorum.SAYGILARIMLA...
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
26.02.2009 16:49:00Değerli Hocam,ailemizle ilgili özet yazınız için çok teşekkür ederiz. Geçen yıl Ramazan bayramında ulaşabildiğimiz Çapanoğullarını Yozgat Galata otelinde buluşturduk. İnşallah Türkiyedeki ve yurtdışındaki akrabalarımızı yılda bir kerede olsa ata yurdumuzda bir araya getirmeye çalışacağız.Bahsettiğiniz Köremeze gelince elbette sütte,yoğurtta insan sağlığı için çok faydalı ama ikisinin karışımından olan köremeze bir parçada bal karıştılınca İranlı dostum Dr.Mehmet Cevadinin dediğine göre B vitamini yönünden okadar zengin olurmuş ki bilhassa depresyon vs. gibi sinir sistemi ile ilgili rahatsızlıkların en iyi ilacı olurmuş.İstanbuldan en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum canım hocam.