Deyimler, her dilin olduğu gibi Türkçe’nin de önemli ifade imkan ve zenginliklerinden biridir. Çoğu iki-üç kelimeden oluşan bu söz öbeğinde, sıkıştırılmış, özetlenmiş bir diğer değişle imbikten süzülmüş bir hayat hikayesi, bir roman vardır. “Bayramı kara gelmek” deyimi de işte böyledir.
Zalimin zulümden bıkmadığı, mazlumun gücünün yetmediği yerde ortaya çıkan ve halk arasında “kargış” veya “ilenç” de denilen beddualar arasında bu deyim de kendine yer bulmuştur: “Bayramın kara gelsin”. Bu beddua, çaresizin hiçbir çaresinin kalmadığı yerde söylenmiş bir yakarıştır.
Bayramı kara gelmek, “kara” rengin sözlü kültürdeki derin anlamı ile ilgilidir. “Kara” her şeyden önce ikili karşıtlık temelindeki gruplandırmada “ak”ın karşıtıdır. Ak, aydınlıktır, sıcaktır, gündüzdür, iyiliktir, mutluluktur… Kara ise, karanlıktır, soğuktur, gecedir, kötülüktür, mutsuzluktur. Bu nedenle her yerin bembeyaz karlarla kaplandığı aralık ve zemheri aylarına Türkçe’de “karakış” denilir. Bu nedenle, evinde cenaze olanlar, Dedem Korkut’un dediği gibi “al çıkarıp kara giyerler, karalar bağlarlar”.
Ölüm Allah’ın emri amma, “ölüm” ile “bayram”, Türk kültüründe tıpkı “ak” ile “kara” gibi, zıttır. Bayram neşelenme zamanıdır, bayram bir düğündür, ölüm ise üzülme, kahrolma, yas tutma zamanıdır. Onun için atalar sözünü “ölü evinde ağlanır, düğün evinde eğlenilir” diye söylemişlerdir. O nedenle dualar ve beddualar “ak” ile kara”nın bir arada oluşunun doğurduğu karşıtlık ve çelişki üzerinde çok durur.
Ölüm Allah’ın emri amma, Yunus Emre, “Yanar içim göynür özüm yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi” diye acısını dile getiriyor. Ölümü bir düğün, dünyayı bir imtihan alanı ve iki kapılı bir han olarak gören bir kültürden gelmesine karşın.
Bayramı kara gelenlerin yitirdikleri ise, Yunus Emre’nin sözünü ettiği “gök ekin” gibi genç insanlarsa. Bir de onlar, beklenmedik bir anda, haince, kalleşçe pusulara düşürülerek öldürülmüşse… Kim teselli edebilir o yiğidin yakınlarını?
Kültürümüzde cenaze çıkan evlerde takip edilen bir uygulama daha vardır: “İlk bayram”. İşte bu ilk bayram “kara bayram”dır. Cenaze çıkan evde bu ilk bayrama, düğün gibi, bayram gibi girilmez. O gün matemin doruğa çıktığı bir gündür. O gün yakılan ağıtlar, “ellerin” gülüp eğlendiği bayram gününde ölenin yokluğuna, yokluğundan duyulan acıya, özleme odaklanmıştır.
Bayramın en önemli göstergelerinden biri de “bayramlaşma”dır. Bayramlaşmada önce ata mezarları, sonra ölü evleri, ardından hastalar, daha sonra yaşlılar ve diğerleri gelir. Bayramı kara gelenlerin, ölüm sonrasında ilk bayramı olanların bu günlerde aradıkları yakınlık sağlanır, destek verilir ve teselli edilir.
Türk kültüründe “Bayram gelmiş neyime kan damlar yüreğime” diye feryad eden acılı aile fertlerinin acılarını dindirecek tek şeyin onların yanında olmak ve onlara destek olmak olduğunu herkes bilir. Bu nedenle, bayram ziyaretlerini özellikle mezar, ölü evi, hasta ve yaşlı ziyaretlerini Türk kültürü çok önemser. İyi ve kötü insan profillerini çoğu zaman buna göre çizer.
Kültürümüzün “Oruç tuttuğu ile bayram etmez” diye tanımladığı insan, yukardan beri saya geldiğim iş ve eylemleri yerine getirmeyen, toplumsallaşamayan kişiler için söylenmiş olmalıdır.
Tanrı hiçbirimize böylesi geçimsizlerle oruç tutturmasın.
Tarih : 22.10.2006
Zalimin zulümden bıkmadığı, mazlumun gücünün yetmediği yerde ortaya çıkan ve halk arasında “kargış” veya “ilenç” de denilen beddualar arasında bu deyim de kendine yer bulmuştur: “Bayramın kara gelsin”. Bu beddua, çaresizin hiçbir çaresinin kalmadığı yerde söylenmiş bir yakarıştır.
Bayramı kara gelmek, “kara” rengin sözlü kültürdeki derin anlamı ile ilgilidir. “Kara” her şeyden önce ikili karşıtlık temelindeki gruplandırmada “ak”ın karşıtıdır. Ak, aydınlıktır, sıcaktır, gündüzdür, iyiliktir, mutluluktur… Kara ise, karanlıktır, soğuktur, gecedir, kötülüktür, mutsuzluktur. Bu nedenle her yerin bembeyaz karlarla kaplandığı aralık ve zemheri aylarına Türkçe’de “karakış” denilir. Bu nedenle, evinde cenaze olanlar, Dedem Korkut’un dediği gibi “al çıkarıp kara giyerler, karalar bağlarlar”.
Ölüm Allah’ın emri amma, “ölüm” ile “bayram”, Türk kültüründe tıpkı “ak” ile “kara” gibi, zıttır. Bayram neşelenme zamanıdır, bayram bir düğündür, ölüm ise üzülme, kahrolma, yas tutma zamanıdır. Onun için atalar sözünü “ölü evinde ağlanır, düğün evinde eğlenilir” diye söylemişlerdir. O nedenle dualar ve beddualar “ak” ile kara”nın bir arada oluşunun doğurduğu karşıtlık ve çelişki üzerinde çok durur.
Ölüm Allah’ın emri amma, Yunus Emre, “Yanar içim göynür özüm yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi” diye acısını dile getiriyor. Ölümü bir düğün, dünyayı bir imtihan alanı ve iki kapılı bir han olarak gören bir kültürden gelmesine karşın.
Bayramı kara gelenlerin yitirdikleri ise, Yunus Emre’nin sözünü ettiği “gök ekin” gibi genç insanlarsa. Bir de onlar, beklenmedik bir anda, haince, kalleşçe pusulara düşürülerek öldürülmüşse… Kim teselli edebilir o yiğidin yakınlarını?
Kültürümüzde cenaze çıkan evlerde takip edilen bir uygulama daha vardır: “İlk bayram”. İşte bu ilk bayram “kara bayram”dır. Cenaze çıkan evde bu ilk bayrama, düğün gibi, bayram gibi girilmez. O gün matemin doruğa çıktığı bir gündür. O gün yakılan ağıtlar, “ellerin” gülüp eğlendiği bayram gününde ölenin yokluğuna, yokluğundan duyulan acıya, özleme odaklanmıştır.
Bayramın en önemli göstergelerinden biri de “bayramlaşma”dır. Bayramlaşmada önce ata mezarları, sonra ölü evleri, ardından hastalar, daha sonra yaşlılar ve diğerleri gelir. Bayramı kara gelenlerin, ölüm sonrasında ilk bayramı olanların bu günlerde aradıkları yakınlık sağlanır, destek verilir ve teselli edilir.
Türk kültüründe “Bayram gelmiş neyime kan damlar yüreğime” diye feryad eden acılı aile fertlerinin acılarını dindirecek tek şeyin onların yanında olmak ve onlara destek olmak olduğunu herkes bilir. Bu nedenle, bayram ziyaretlerini özellikle mezar, ölü evi, hasta ve yaşlı ziyaretlerini Türk kültürü çok önemser. İyi ve kötü insan profillerini çoğu zaman buna göre çizer.
Kültürümüzün “Oruç tuttuğu ile bayram etmez” diye tanımladığı insan, yukardan beri saya geldiğim iş ve eylemleri yerine getirmeyen, toplumsallaşamayan kişiler için söylenmiş olmalıdır.
Tanrı hiçbirimize böylesi geçimsizlerle oruç tutturmasın.
Tarih : 22.10.2006
22.10.2006
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ