Prof. Dr. M.Öcal Oğuz

BOZOK YAZILARI

ÇİĞDEM ZAMANI

Yine bahar geldi yine çiğdem zamanı. Ben bu yıl da bir çiğdem yazısı yazmak istiyorum. İçinde Yozgat’ın da yer aldığı Anadolu’nun orta bölgesinde –Mersin’den Samsun’a kadar- Mart ayında –iklim durumuna göre bazen Nisan’da- sarı çiğdemler çıkar. Çiğdem, uzun ve kasvetli geçen kara kışın sonunda baharın geldiğinin, açlık ve yokluktan bunalan insanlar için bolluk ve bereket günlerinin başladığının simgesidir. Öksüz oğlan, nevruz, kardelen gibi çiçekler, turna, leylek gibi göçmen kuşlar da baharın müjde simgeleridir. Ama bunlar arasında allı turna, hacı leylek ve sarı çiğdem Yozgat insanının hayal dünyasında, bayramında, folklorunda bir başka yere sahiptir.
Bugünün geçleri, kuşaktan kuşağa, anadan kıza, babadan oğula köy odalarında, konak sedirlerinde, tandır başlarında öğretilen kültürden uzaklaştılar. Onları artık okulun kitaplarına ve televizyonun dizilerine teslim ettik. Ancak okulun kitapları ve televizyonun dizileri, kuşaktan kuşağa geçmesi gereken kültürün izinden gitmiyorlar da “kitle kültürü” denilen bir alanda kendilerini göstermeyi yeğliyorlar. Bunun için üniversiteye gelen lise bitirmiş çocuklar, “Şükran Günü” dediğiniz zaman birkaç cümle söylüyorlar da “Çiğdem Günü” dediğiniz zaman derin bir suskunluğu bürünüyorlar.
Hâlâ kendini çocuk gören ben, daha dün kadar yakın bir tarihte, karları eriyen Yozgat tarlalarında elimde “kösküç”üm, yanımda arkadaşlarım çiğdem toplamaya giderdim. İnsanlığın binlerce yıllık tarihini hesaba alırsanız, Tanrım benim hepi topu yarım yüz yılı bulmayan hayatımda ne büyük değişiklikler olmuş. Kırlardan topladığımız çiğdemleri, mahallemize getirir, iğde ağacından kestiğimiz dalların dikenlerine çiğdem soğanlarını yerleştirir, ağzı laf etmeyi bilen bir arkadaşımızın eline sarı çiğdemlerle bezenmiş iğde dalını tutuşturur, ev ev dolanır, çocukça bir coşkuyla kâh sarı çiğdemlere kâh allı turnalara öykünerek yaşlılara baharı müjdelerdik:

Çiğdem çiğdem çiçecik
Emmim oğlu küçecik
Yağ verenin oğlu olsun
Bulgur verinin kızı olsun
Hiç vermeyen çatlasın ölsün

Çocuksuz gelinler, oğulsuz kadınlar doldururlardı torbalarımızı, oğullunun kızlının dileği de kendi çocukları veya gelecek kuşakları üstüne idi. Mahallenin becerikli kadınları, topladığımız malzemenin lezzetli bir “Çiğdem Pilavı”na dönüşmesini sağlardı. Çoluk çocuk yaşlı genç, güle oynaya hep birlikte çiğdemli pilavı yerdik ve baharın gelişine sevinirdik. Yediğimiz bu çiğdem pilavının Orta Asya’daki akrabalarımızın “Navrız Kojo” ve “Sümelek” veya Hazar’ın berisindeki Azeri kardeşlerimizin “Semeni göğertme” gelenekleriyle aynı soydan geldiğini tabii çok sonra öğrendim: Meğer hep birlikte “bahara merhaba” diyormuşuz.
Geleneksel bayram ve çiğdem günü gibi kutlamalar hakkında öğrencilerimle birkaç yıldır çalışıyoruz. “Türkiye’de Yaşayan Geleneksel Kutlamalar” ve “Çorum’da Yaşayan Geleneksel Kutlamalar” adıyla iki kitap yayımladık. Her iki kitapta da “Çiğdem Günü”, Samsun’dan Mersin’e Çorum’dan Yozgat’a, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar Anadolu’nun orta bölgesinde yaşayan bir geleneksel kutlama olarak karşımıza çıktı. Öğrencilerimizle bugünü, orta oyununa benzer bir tarzda sahnesiz dekorsuz olarak tiyatroya dönüştürdük. Öğrenciler bu yıl ikincisini oynayacaklar. Oyunu izleyen bir çok insandan özellikle gençlerden öğrendik ki, bir çoğu bırakınız çiğdem gününü bilmeyi, çiğdem çiçeğini görmemiş.
Ya siz sevgili okurum, okul kitaplarında çiğdem günü hakkında bir yazı okunuz mu? Herhangi bir televizyon dizisinde çiğdem gününden söz edildi mi? Bu örgün ve yaygın eğitim kurumları, yıllarca süren “zorunlu” veya “gönüllü” eğitim süreçlerinde ne öğrettiler size?
“Cadılar Bayramı” hakkında çok şey duymuşsunuzdur televizyonlardan. Peki “Mayıs Yedisi” nedir bilir misiniz?


Tarih : 14.03.2007
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ