Sözlükler, evli kadın ve erkekten; ikişerli gruplarla yapılan işlerde iki kişiden; birbirine çok benzeyen veya aynı olan iki şeyden; iki koşum hayvanından her biri olarak tanımlıyor.
Tıpta plasenta denilen çocuğun ana rahmindeki yuvasına da, evli kadının kumasına da halk arasında eş deniyor. Yukarıdaki tanıma göre zıt anlamlısı olmayan bu kelimenin yakın anlamlıları ise benzer, sınar, menent, denk, emsal, misil, müsavi, ortak, partner olarak gösteriliyor.
Yeni dönemde Türkçenin çok sevdiği eş kelimesinden "eşli", "eşsiz", “eşit”, “eşitlik”, “eşkenar”, “eşgüdüm”, “eşdeğer”, eşleştirme”, “eş başkan”, “eş baskın”, eş sesli”, “eş bulma”, “eş durumu”, “tek eşli”, “çok eşli”, “eşcinsel”, “eş değiştirme”, “eş zamanlı” veya “eş anlamlı” gibi gündelik hayattan bilime kadar pek çok alanda yeni kelimeler türetilmiştir.
Türkçe, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Mustafa Kemal’in Kağnısı” şiirinde Elif'in "kocabaş" ve sarıkız" adlı öküzlerinden bahsettiği veya "kork aprılın beşinden öküzü ayırır eşinden” atasözünde görüldüğü gibi sabana, pulluğa, kağnıya veya arabaya koşulan at, manda veya öküz gibi koşum hayvanlarının her birine eş demiştir.
Evli çiftin her birinin eş olarak adlandırılmasının altında, birlikte yuva yapan yani “eşleşen” kuşların bütün kültürlere yansıyan bahar romantizmi vardır. “Kuşlar gibi yuva kurmak” şeklindeki metaforik dil buradan doğmuştur. Sivas türküsünün “çaya indim taşı yok/yüzük buldum kaşı yok/havada bir kuş gördüm/benim gibi eşi yok” veya "yuvasız kuşlar gibi/olmuşum perakende" diyen Erzincan türküsünün "ben garip eşim garip/eşim yoldaşım garip" mısraları da aynı duyguyu anlatıyor olmalıdır.
Ancak eş kelimesinin Türkçedeki en dramatik kullanımlardan biri Mehmet Akif’in Bülbül şiirinde karşımıza çıkar. Osman’ın, Orhan’ın, Yıldırım Han’ın türbelerinin yakılıp yıkıldığı, işgale uğrayan vatan topraklarından facia haberlerinin geldiği günlerde Akif, “eşin var aşiyanın var baharın var ki beklerdin/kıyametler koparmak neydi ey bülbül nedir derdin/o zümrüt tahta kondun bir semavi saltanat kurdun/cihanın yurdu hep çiğnense çiğnenmez senin yurdun” mısralarında eşi ve yuvası güvende olan bülbüle seslenirken “n” sesine yansıyan inleme, bir devrin ağıtıdır.
Eşlenen kuşların mutluluğuna gönderme yapan evlendirme memurlarının son zamanlarda söyledikleri “sizleri eş ilan ediyorum” cümlesi, eş kelimesine daha resmî ve hukuki bir anlam kazandırdı. Böylece eskiden şehirli dilin erkeği önceleyen “refik-refika” veya “zevç-zevce” gibi kelimeleriyle birlikte, Türkçenin kadını öne çıkaran “karı-koca” ifadesi de nikâh törenlerine davet edilmemeye başlandı.
Anadolu insanı aile büyüklerinin yanında eşlerinin adını söylemez, bunu ayıp sayardı. Onun için kadın kocasından söz ederken oğlunuz, damadınız, adam, bey, kişi, herif, bizimki, bu, şu, o; erkek de karısından kızınız, gelininiz, bizimki, ailem, hatun, harem, hanım, avrat, ayal, bu, şu, o gibi eşinden söz ettiğini belli eden çok farklı ve ilginç kelimeler kullanırdı. Bundan kadının veya erkeğin “adı yok” anlamı çıkarılmaz, “adı bende saklı” mahcubiyeti gözlenirdi.
Bazen bu kullanımlar acıyı veya sevgiyi anlatırken hayat arkadaşım, diğer yarım, evimin direği gibi benzetmelerle şiirleşir; bazen el kızı, eksikli, küldöken, kaşık düşmanı gibi hitaplarla sevgiyi ulu orta ifade etmekten utanan veya yer yer kızgınlığı ifade eden kelimelerle dışa vurulurdu. Yine kuşlardan ödünçlenen şekliyle “yuvadan uçurma” sonrası çocuklar gidince ortaya çıkan yalnızlık duygusu “bir Ayvaz bir Köroğlu” diye ifade edilirdi.
Ataerkil olmasına rağmen Türk kültürü, âşıkların iki evli destanlarına da yansıdığı gibi “çok karılılık” anlamıyla “çok eşliliği” pek benimsememiş, karı koca arasına giren üçüncü kişiye, kocanın yeni karısı olarak değil de kadının benzeri, ortağı anlamında “eş” demiştir. Onun içindir ki “koşa badem” gibi ikisi birbirine yapışık meyvelerden ilhamla yeni evlenenlere “koşa yaşayın” diye dua edilir, kimse için çok eşlilik temenni edilmezdi.
Bozkır hayatında Dede Korkut’ta anlatıldığı gibi evini bir ok atımı baba evinden uzakta kuran ve bu nedenle eşlenmeyi evlenme olarak adlandıran Türk kültürü, tarım çağında geniş ailenin aynı evlerde oturmasıyla derinleşen gelin-kaynana-elti-kuma çatışmasına tanıklık etmiş, bunun acı ve mizah dolu folklorunu üretmiştir. Mesela ataların “elti eltiye eş olmaz, arpa unundan aş olmaz” atasözündeki eş, bugünkü kullanımından çok uzaktır ve geniş ailenin çatışmalarla dolu hikâyesinden izler taşır.
“İki çıplak bir hamama yaraşır” veya “davul bile dengi dengine” diyen halk arasında sınıf, statü, varlık, yokluk kadar huy ve güzellik açısından da “eşini, dengini bulmak” mutluluk için önemli görülmüştür. Afyon türküsünün “kötü kocan sanki sana eş gibi/alamadım yardan ben muradımı”, Malatya türküsünün "bir güzeli bir çirkine vermişler/baş yastığı kendisine eş değil" veya Mersin türküsünün “bir güzeli bir çirkine verseler/güzel ağlar çirkin güler bir zaman” mısraları, eşi menendi bulunmayan güzellerin bahtsızlığını anlatır. Nitekim “Allah çirkin talihi versin” duası da boşuna söylenmemiştir.
Eski öğrenci hatıra defterlerinin en sübliminal mesajlarına aracılık eden Mevlana’nın “yalnızlık Allah’a mahsus her canlı bir eş arar/taşın kalbi yok ama onu da yosun sarar” veya Eylül Gökdemir'le başlayan anonimlikten Can Yücel külliyatına eklemlenmeye kadar sanal ortamda bir sevgi serüvenine çıkan “bir eşi olmalı insanın/ rüzgâr onun kokusunu getirmeli/yağmur onun sesini” sözleri, Türk kültüründe kadınla erkek arasındaki yaradılıştan gelen uyumun ve aşkın beğenilen ve benimsenen ifadesi olmuştur.
Türk kültüründe uyum, uygunluk ve denklik önemlidir. Eskiden sokaktaki kavgada bile bu aranırdı. Çoğu zaman “ona eş olma” veya “o senin eşin mi” gibi ayıplayıcı sözlerle kavga yatıştırılırdı. Ataların söylediği “kötü söyleme eşine ağı katar aşına” sözü, “dikkatli ol, seni zehirler” uyarısı taşımaz; mutsuz edersen mutsuz olursun, evinde huzur kalmaz şeklinde bir uyum arayışını dile getirirdi.
Ali İzzet’in “mühür gözlüm seni elden sakınırım kıskanırım/yağan kardan esen yelden sakınırım kıskanırım” türküsü veya bir dönemin meşhur “kıskanırım seni ben/ kıskanırım kalbimden/bu nasıl aşk Allah’ım/öleceğim derdinden” diyen şarkısı, kıskançlığın ve aşkın “öldüresiye” değil “ölesiye” olanını anlatırdı.
Bu nedenle “ya benimsin ya toprağın” diyerek beden öldüren katillerle Türkçeye “eş değiştirme” olarak çevrilen “swinger” partilerinden başlayarak eşini bilmeyen türlü sapkınlıklarla insanın ruhunu öldürenler, daha çok muhakemeli kültür ortamlarında yetişmeyen, kültürün anlatı ve dinleti birikiminden nasiplenemeyen, oyuncaktan ekmeğe, acıdan sevince nelerin nasıl paylaşılabileceğini öğrenemeyen, belki de en önemlisi sevmeyen ve bunun için de sevilmeyen kişiler arasından çıkıyor olmalıdır. Allah kimseyi bunlarla eş etmesin.
06.09.2020
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ