Türkiye, kendi değerleri, kendi yaşama biçimleri, kendi birikimleri temelinde bir kentleşme gerçekleştiremedi. Tarihî kenti ve tarihî kentin yerleşim biçimlerini, imkanlarını ve deneyimlerini hiçe sayarak, modern kentini önce Paris özelinde Avrupa, sonra da New York ekseninde Amerika kentlerine benzetmeye çalıştı. Daha sonra zaten dünyada kentleşme konusunda ipin ucu kaçıp küresel kentler ortaya çıkınca, yerli kent kurgusu hayâli bile ortadan kalktı. Bütün kentler aynı kurguyla kurgulandı, bütün caddeler, sokaklar, binalar ve ortak kullanım alanları birbirine benzedi. Birkaç kentte veya birkaç semtte hayata tutunabilmiş eski mahallelerin üzerinde şimdi dev yapıların gölgeleri dolaşıyor. Cumhuriyetin kalkınma çağının köylü villaları ve bir dönemin sosyal tarihini yansıtan gecekonduların, imar geçen semtlerde dikilen iki üç katlı aile apartmanlarının üzerinde bloklar yükseliyor. Sözün özü artık büyük kentlerde eski ve geleneksel mahalleler ölüyor.
Büyük kentlerde gecekondular, eski mahalleler, aile apartmanları yok olurken onların yerini her kesime ve her keseye hitap eden mega yapılar alıyor. Bu mega yapıların bilmem kaçıncı katında, iki odalı dairesinde hayata tutunmaya çalışan eski gecekondulu veya eski mahalleli için yeni bir kültür doğuyor: Bloklarda yaşamak. Bloklarda yaşamak, dairesinden başka hiçbir yere tasarruf edememek demektir. Blokların ortak yaşam alanları, merkezileşmiştir. Buralarda hayat, belli bir merkezden ve blok kültürüne göre biçimlendirilir. Yani, eski gecekondudaki reçellik kayısı ve vişne ağaçları çoktan kesilmiştir, salça kaynatmaya kazan kurulacak mekânlar çoktan ortadan kaldırılmıştır. İki ağaç arasına gerilen ipte kış için dolmalık biber, fasulye veya patlıcan kurutmak, bahçede imece usulüyle erişte kesmek artık imkânsızdır. Kısacası, bloklarda oluşan yeni kültür, hipermarketlere bağımlılığı artırırken, bahçe üretimlerini ve kışlık yiyecek hazırlıklarını öldürüyor.
Eski mahallelerin ve gecekonduların bahçeleri vardı. Avlusu, sofası, sahanlığı ile bu tarz mekânlara çoğu yerde “hayat” denirdi. Yani, bahçeli evlerin geleneksel kültürle biçimlenen canlı bir hayatı vardı ve bu hayat, çoğu zaman evin “hayat” denilen açık mekânlarında geçerdi. Dar sokaklarına iki taraflı 5’er 10’ar katlı apartmanlar dikilen yeni ve modern mahalleler, böyle bir hayat kurgusundan yoksun inşa edildi. Ancak bunların sayısı başlangıçta azdı ve hayatlı evler, buralardaki kültürsüzlüklere tahammül edebildi. Zaten apartman sevdası, ta Servet-i Fünun romanından beri Türkiye’de bir modernleşme sevdası idi. Bu romanların züppe miras yedi kahramanları, yalıları satıp Beyoğlu’nda apartmanlara taşınmıyor muydu? Kısacası 2000’li yıllara kadar bahçeli evlerle apartmanların karşılıklı cazibesi, halk arasında derin ayrılıklar yaratmamıştı. Ne zaman ki adı Bahçelievler olan her semt, dev apartmanların ve mega yapıların istilâ ve işgâline uğradı, işin rengi değişti.
Mega yapıların ve dev apartmanların kurgucuları, Hıdırlık tepesine apartman dikmek dâhil geleneksel kültürün bir çok unsurunu yok ettikleri tarihî kentte son bir hamle daha yaptılar ve kent içindeki Kurban ritüelini yasakladılar. Çağdaş kent modeli Avrupa ve Amerika’dan alınınca ve ortak yaşam alanları buna göre kurgulanınca, haklı olarak Kurban kesimi bu kurgunun dışında kalıyordu. Böylece kentlerde sürgün dönemi başladı. Kurban kesmek isteyenler kentin dışına çıkmak zorunda kaldı. Kimi uzak mahallelerdeki birkaç gecekonduya sığındı, kimi komşu ilçe ve köylerden eş dost arayama koyuldu kimi de baba ocağına yani uzak illerdeki doğduğu köye yöneldi.
Kentte kalanlar ve kurbanlarını gösterilen geçici mezbahalarda kesmek zorunda kalanlar ise, ailece yapılan bir tören olan kurban ritüelini hiçbir şekilde icra edemedi. Çocuklar kurban kesmeyi, sabah erken saatte giden ve akşam üzeri dönen babalarının getirdiği poşetlenmiş 15-20 kilo et elde etmek olarak algıladı ve çocuk şu sonuca ulaştı: 20 kilo et elde etmek için gün boyu geçici mezbahada beklemeye gerek yok, hipermarketlerden daha kolay ve ucuz et temin edilebilir.
Sonuç olarak, gelecek kuşaklara aktarılamayan bir ritüel olarak çağdaş kentte Kurban ölüyor.
orhan
22.12.2009 01:02:00her yazınız ilminizin ışığında bize aydınlatıyor.sayenizde göremediklerimizi ,bilemediklerimi öğreniyoruz. teşekkürler.
sinem
30.11.2009 08:50:00türkeyanen ber kurban gerçeği ancak bu kadar güzel anlatılablirdi.kaleminize sağlık hocam,bayramınız kutlu olsun.