Eskiden Yozgatta ve bazı ilçelerinde kurulan pazarların biraz uzağında veya biraz yakınında eş zamanlı olarak mal pazarları denilen canlı hayvan pazarları da kurulurdu. Buralarda şimdiki gibi alınıp satılmayan kuş, kedi, köpek hariç bütün evcil hayvanlar bulunurdu. Koyun, keçi, sığır, at, eşek, katır, deve, manda bu pazarların müdavimleriydi. Tek tek, öbek öbek veya sürü sürü pazarlarda müşterilerini beklerlerdi. Koyun kuzu melemeleri, at kişnemeleri, eşek anırmaları birbirine karışır. Günün ağarmasıyla başlayan bu curcuna alınanın alınması satılanın satılması, müşteri bulamayanın geri götürülmesi ile ikindi üzeri sona ererdi. Bu pazarlarda et satılmaz, hayvan kesilmez, kan akıtılmazdı. Binlerce hayvan bir araya gelir, binlercesi yer ve sahip değiştirir ama pazardan geriye dışkı ve saman atıklarından başka iz ve emare kalmazdı. Çünkü mal pazarları hayvan satış noktalarıydı, hayvan kesim yerleri değil.
Bugün eskiden olduğu gibi her yerde hayvan pazarı kurulmuyor, kurulsa da eski hayvan çeşitliliği ve alış-veriş kültürü kalkmadı. Şimdilerde daha çok sığır ve koyun alınıp satılan ve yılda bir kurulan kurban pazarları var. Bu pazarların en önemli özelliği ise canlı aldığınız kurbanlıkları, kesip veya kestirip, üleşip, bölüşüp naylon poşetler içinde, kurban eti olarak eve götürmeniz.
Onlarca hayvanın ve yüzlerce kurban sahibinin bir arada bulunduğu, oluk oluk kan akan, öbek öbek et yığılan, adına kurban kesim yerleri denilen ama daha çok bir açık mezbaha görünümünde olan bu yerlerde insan ne kurbanın ruhuyla, ne sosyal ve beşerî fonksiyonlarıyla ne de estetiğiyle karşılaşıyor. Haldurhuldur, alel acele, yalap şalap kesimler ve poşetlemeler. Bu hız ve hengâmede onlarca hayvanın dehşet içinde açılmış gözleriyle kısa bir süre sonra sıranın kendilerine de geleceğini anlayan korku dolu bakışları ile yüzlerce kurban sahibinin bir an önce sıranın kendilerine gelmesini sabırsızca bekleyişlerindeki çelişik ve tezatlı durumlar üzerinde durmak anlamsızlaşmaktadır.
Avrupaya göç eden Müslümanlar için 20. Yüzyılın son çeyreğinde üretilen ve kısa sürede taklit edilen Kurban Kesim Yerleri, kurbanlık hayvanlardan önce kurban ruhunu, kurban yakınlaşmasını ve kurban estetiğini öldürdü. Bu mekânlarda Hz. İsmailin kıssası da, buraya telmih yapan alına kan sürme motifi de, üç, beş veya yedi aileyi gün boyu çoluk çocuk bir araya getiren ve sosyalleştiren, kurban kelimesiyle ile aynı kökten gelen şekliyle akrabalaştıran ve nihayet kesim sonrasından ortaklaşa yenen kavurmasına kadar sosyal çevrenin fakir fukarasıyla empati, temas ve diyalog kurduran işlevleri de ortadan kalktı.
Yılda bir kez kurulan ve yüzlerce kişinin aynı mekânda et ürettiği bu yerlerde genç ve gelecek kuşaklara aktarılabilecek hiçbir ruhaniyet ve hiçbir gelenek bulunmamaktadır. Üstelik belediyelerin veya diğer kent yöneticilerinin Kurban Bayramından günlerce önce başlayan sözlü, afişli, medya destekli şehrimizi kirletmeyelim içerikli yaklaşımları, bu uyarıları haklı çıkarır şekilde kimi kendini ve kurban estetiğini bilmez kişilerin hayvanlara ve çevreye karşı özensizlikleri, bütün bunların bir kurban karşıtlığı içinde medyada karikatürize edilmesi, kurbanın olumlu bir değer ve sürdürülebilir bir kültür olarak gençler tarafından benimsenmesini imkânsızlaştırmaktadır.
Hıristiyan dünyada ama daha çok Batı Avrupa ve Amerikada Şükran Gününde hindi kesimi ve yenmesi, bizdeki Kurban bayramı gibi örselenmemiş, aksine dinî olduğu kadar sosyal ve kültürel bir pratik olarak özendirilmiştir.
Biz öyle bir noktaya geldik ki, sanki inadına, sanki çağdaşlığa karşı olmasına rağmen, sanki hayvansever olunmadığı için ve vahşi duygularla kurban kesiliyor. Bu ağır propaganda Türkiyede herkesi derinden etkiliyor, belediyeler kurban kesim yerleri kurarak bu kültürü karantina altına alıyor, medyadan kan, katliam, vahşet vaveylaları yükseliyor, yazarlar çizerler zalim kasap masum koyun yazı ve çizgileriyle genç ve gelecek kuşakları kurbandan uzaklaştırıyor.
Kurban Bayramının bütün dinî, sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarını görmezlikten gelerek konuyu yılda bir kurulan kurban pazarı ve bunun etrafında oluşan kesim ve et üretim işine indirgemiş olmak, kurbanın ruhunun anlaşılmadığının açık bir göstergesidir.
Bu keşmekeş ve yozlaşmadan bir an evvel kurtulmak için ülke ve kent yöneticilerinin kent plancıları ve kültür araştırmacıları ile daha yakın temas içinde çağdaş kent kurgusu içinde sürdürülebilir bir kurban kültürünün ve buna uygun mekânların nasıl oluşturulabileceği konusunu ele almaları gerekir.
Hepinize konu komşunuzla, eş dostunuzla, çoluk çoğunuzla nice mutlu, sağlıklı ve huzurlu bayramlar dilerim.
3.10.2014
Bugün eskiden olduğu gibi her yerde hayvan pazarı kurulmuyor, kurulsa da eski hayvan çeşitliliği ve alış-veriş kültürü kalkmadı. Şimdilerde daha çok sığır ve koyun alınıp satılan ve yılda bir kurulan kurban pazarları var. Bu pazarların en önemli özelliği ise canlı aldığınız kurbanlıkları, kesip veya kestirip, üleşip, bölüşüp naylon poşetler içinde, kurban eti olarak eve götürmeniz.
Onlarca hayvanın ve yüzlerce kurban sahibinin bir arada bulunduğu, oluk oluk kan akan, öbek öbek et yığılan, adına kurban kesim yerleri denilen ama daha çok bir açık mezbaha görünümünde olan bu yerlerde insan ne kurbanın ruhuyla, ne sosyal ve beşerî fonksiyonlarıyla ne de estetiğiyle karşılaşıyor. Haldurhuldur, alel acele, yalap şalap kesimler ve poşetlemeler. Bu hız ve hengâmede onlarca hayvanın dehşet içinde açılmış gözleriyle kısa bir süre sonra sıranın kendilerine de geleceğini anlayan korku dolu bakışları ile yüzlerce kurban sahibinin bir an önce sıranın kendilerine gelmesini sabırsızca bekleyişlerindeki çelişik ve tezatlı durumlar üzerinde durmak anlamsızlaşmaktadır.
Avrupaya göç eden Müslümanlar için 20. Yüzyılın son çeyreğinde üretilen ve kısa sürede taklit edilen Kurban Kesim Yerleri, kurbanlık hayvanlardan önce kurban ruhunu, kurban yakınlaşmasını ve kurban estetiğini öldürdü. Bu mekânlarda Hz. İsmailin kıssası da, buraya telmih yapan alına kan sürme motifi de, üç, beş veya yedi aileyi gün boyu çoluk çocuk bir araya getiren ve sosyalleştiren, kurban kelimesiyle ile aynı kökten gelen şekliyle akrabalaştıran ve nihayet kesim sonrasından ortaklaşa yenen kavurmasına kadar sosyal çevrenin fakir fukarasıyla empati, temas ve diyalog kurduran işlevleri de ortadan kalktı.
Yılda bir kez kurulan ve yüzlerce kişinin aynı mekânda et ürettiği bu yerlerde genç ve gelecek kuşaklara aktarılabilecek hiçbir ruhaniyet ve hiçbir gelenek bulunmamaktadır. Üstelik belediyelerin veya diğer kent yöneticilerinin Kurban Bayramından günlerce önce başlayan sözlü, afişli, medya destekli şehrimizi kirletmeyelim içerikli yaklaşımları, bu uyarıları haklı çıkarır şekilde kimi kendini ve kurban estetiğini bilmez kişilerin hayvanlara ve çevreye karşı özensizlikleri, bütün bunların bir kurban karşıtlığı içinde medyada karikatürize edilmesi, kurbanın olumlu bir değer ve sürdürülebilir bir kültür olarak gençler tarafından benimsenmesini imkânsızlaştırmaktadır.
Hıristiyan dünyada ama daha çok Batı Avrupa ve Amerikada Şükran Gününde hindi kesimi ve yenmesi, bizdeki Kurban bayramı gibi örselenmemiş, aksine dinî olduğu kadar sosyal ve kültürel bir pratik olarak özendirilmiştir.
Biz öyle bir noktaya geldik ki, sanki inadına, sanki çağdaşlığa karşı olmasına rağmen, sanki hayvansever olunmadığı için ve vahşi duygularla kurban kesiliyor. Bu ağır propaganda Türkiyede herkesi derinden etkiliyor, belediyeler kurban kesim yerleri kurarak bu kültürü karantina altına alıyor, medyadan kan, katliam, vahşet vaveylaları yükseliyor, yazarlar çizerler zalim kasap masum koyun yazı ve çizgileriyle genç ve gelecek kuşakları kurbandan uzaklaştırıyor.
Kurban Bayramının bütün dinî, sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarını görmezlikten gelerek konuyu yılda bir kurulan kurban pazarı ve bunun etrafında oluşan kesim ve et üretim işine indirgemiş olmak, kurbanın ruhunun anlaşılmadığının açık bir göstergesidir.
Bu keşmekeş ve yozlaşmadan bir an evvel kurtulmak için ülke ve kent yöneticilerinin kent plancıları ve kültür araştırmacıları ile daha yakın temas içinde çağdaş kent kurgusu içinde sürdürülebilir bir kurban kültürünün ve buna uygun mekânların nasıl oluşturulabileceği konusunu ele almaları gerekir.
Hepinize konu komşunuzla, eş dostunuzla, çoluk çoğunuzla nice mutlu, sağlıklı ve huzurlu bayramlar dilerim.
3.10.2014
03.10.2014
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ