27 Aralık 1919 Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya gelişi...
27 Aralık 1936 İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif'in ebedî âleme göçü...
1918 ve sonrası... Batıdan doğuya, kuzeyden güneye bütün vatan topraklarının ve dahi başkentinin bile işgal edildiği en karanlık günlerin, yılların başlangıcı...
Âkif ile Atatürk'ün istiklal mücadelesi döneminde kesişen yollarının romanın, sinemanın, şiirin, tiyatronun, müziğin hâsılı kelam sanatın yeterince konusu olduğunu sanmıyorum.
Atatürk'ü Bandırma Vapuru ile Samsun'a gönderen ile Akif'i Ankara'ya yollayan güç aynıdır: millî mücadelenin ümidi ve ateşi...
Ankara, her ikisinin de sığınağıdır. Âkif'in Hacı Bayram Veli ruhunun gezindiği Taceddin Dergâhı'nda; Atatürk'ün ise 23 Nisan 1920'de açtığı TBMM'deki ortak duası, tarifsiz mezalim altındaki Anadolu'nun işgalden kurtulması üzerinedir.
İşgale uğrayan vatan topraklarındaki yürek yakan mezalim, başta "Bülbül" şiiri olmak üzere Akif'in kaleminde; Atatürk'ün Sakarya'da parlayan kılıcında kâh kesif bir acıya dönüyor, kâh büyük bir ümide kanat açıyordu.
Akif'i "Bülbül" şiirindeki duygulardan İstiklal Marşındaki "korkma" üslubuna getiren zaman dilimi, Atatürk'ün önderliğindeki kahramanların yarattığı yazılmamış büyük bir destandır.
Destanın sonunda kazanana ödül verilecek olan İstiklal Marşı yazımına Âkif, iltifat etmez. Ancak mevcut hiçbir şiiri de Atatürk beğenmez. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in de aralarında bulunduğu dostlarının ricasıyla ve para mevzu edilmemek kaydıyla Âkif, "Kahraman Ordumuza" ithafıyla İstiklal Marşını yazar.
İstiklalin kahramanı ile istiklalin şairi aynı gür sesle millete bu marşla "korkma" diye seslenirken bir aradadırlar.
Her 27 Aralık bizim zihnimizde onları bir şekilde bir araya getiriyor.