Halkın tarihi sözlüdür. Onun acılarını, sevinçlerini, yenilgilerini veya zaferlerini “pay-i taht” yazıcıları pek bilmez, pek dikkate almaz. O nedenle çabuk unutulur, çabuk kaybolur. Halkın tarihi, katmerlenmiş ve katlanılmaz bir acının parçası olursa, bir ozanın destanına, bir ağıtçının mısralarına yansırsa zamana direnebilir, unutulmaktan kurtulabilir. Yozgat’ta yaşanmış pek çok acı olayın sonunda Ziya, Necip, Celal Oğlan vb. kişilerin hayatlarından birkaç küçük ayrıntı, ağıtçıların dilinde mısralaşarak ve varyantlaşarak günümüze gelebilmiş, onları unutulmaktan kurtarmıştır. Yozgat’ın Sarıkaya ilçesinin eski adı Şıhlar olan Pınarkaya köyünden Pehlivanzade Nuri Bey de onlardan biridir.
Nuri Bey’in yazıya aktarılmayan, kayda alınmayan ve sözlü kültür içinde yaşayarak günümüze ulaşan hayatı zaman içinde efsaneleşmiştir. Ölümü üzerine yakılan ağıtlar, soyundan gelen kişiler ve Çapanoğlu döneminde yapılan tarihî Şıhlar Camii’nin avlusundaki mezarı ve mezar kitabesi olmasa hakkında anlatılanları dinleyenler, hiç yaşamamış bir efsane kahramanından söz edildiğini zannedebilir.
Mezar kitabesindeki Rumi takvime göre “Teşrin-i evvel 12, sene 1301, Pehlivanzade Nuri Bey merhumun ruhu için El-Fatiha” kaydı bulunmaktadır. Bu tarih Miladi takvimde 24 Ekim 1885, Hicri takvimde 15 Muharrem 1303’e karşılık geliyor. Nuri Bey’in Doğum tarihi -sözlü kültür ortamının doğal özelliği olarak- bilinmiyor. Hakkında anlatılanlara göre öldüğü zaman 40 yaşındadır. Gerçekten daha çok bir kalıp ifade niteliği taşıyan bu kaydı esas alırsak Nuri Bey’in doğum tarihi 1845 olmalıdır.
Nuri Bey, Şıhlar köyünde “beyler” olarak anılan sülalenin başındadır ve çevre köy ve kasabalarda itibarlı biridir. Anlatılara göre Nuri Bey, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Kafkaslardan Erzurum’a kadar işgale uğrayan yurtlarını terk ederek bölgeye yerleşen göçmen gruplarıyla yerli halk arasında yaşanan kimi asayiş sorunlarının çözümünde öne çıkmaktadır. XIX. yüzyılda yaşayan Yozgatlı Âşık Hicabi’nin bir şiirinde geçen“Seher vakti kalkıp edince sökün/Dekkan(?) dağlarına pek olma yakın/Pehlivanoğlu’nun bazından sakın/Yoktur kurtulmaya çare turnalar” mısralarında geçen Pehlivanoğlu’nun, Nuri Bey olduğu düşünülebilir. Anlatılanlara göre, bir gün kış için biriktirdikleri bütün malları bölgeye gelen göçmenler tarafından yağmaya uğrayan çevre köylüler yardım için Nuri Bey’e gelirler. Nuri Bey de benim bölgemde asayişsizlik ve adaletsizlik olmaz diyerek atına biner ve tek başına çapul yapanların peşine düşer. Çıkan çatışmada vurulur ve aldığı yaradan kurtulamayarak ölür.
Çocukluğumdan beri dinlediğim ve kültür çalışmalarına merak sarınca derlediğim anlatılara göre, çevre köylüler arasında Nuri Bey, gençlik yıllarında çok iyi cirit oynayan yakışıklı ve yağız bir delikanlı, daha sonra saygı duyulan, dirayetli ve adaletli bir bey, koyunları açlıktan kırılmakta olan köylülere yardım etmek için uzun süren kışı kaldırma gücüne dahi sahip olduğuna ve nihayet ölümünden sonra mezarına her gün nur yağdığına inanılan bir ulu kişi olarak efsaneleşmiştir.
Hayatı efsaneleştikçe ölümünden sonra yakılan ağıtlar varyantlaşmış ve Yozgat’ın birçok yerinden derlenmiştir. Değerli müzik araştırmacısı ve sanatçısı Süleyman Sökmen, Nuri Bey ağıtının iki varyantını kaybolmaktan kurtarmıştır. Yayımladığı Yozgat Türküleri kasetinde yer alan birinci varyantın ilk dörtlüğü “Çekin kır atımı binek taşına” mısraları ile başlar. İkinci dörtlük ise “Şıhlar’ın başında tiridi dağlar/Memiş küheylanı tavlaya bağlar/Nuri Bey vurulmuş aşiret ağlar/Aşiretin melül kaldı Nuri Bey” mısralarına sahiptir. Süleyman Sökmen tarafından Zeynep Ceren Seçkal’dan derlenen ve Mustafa Özgül, Salih Turhan ve Kubilay Dökmetaş tarafından yayımlanan “Notalarıyla Uzun Havalarımız” (Ankara 1996) adlı kitapta 4 dörtlük olarak yer alan Nuri Bey ağıtının ikinci varyantı ise şu dörtlükle başlamaktadır: “Kör olasın Çerkez nereden geldin/Kuyumcuyum deyip çayıra kondun/Alnı top kekilli yiğidi vurdun/Dumanı göklere çıktı Nuri Bey.”
Şıhlar köyünden şimdi hayatta olmayan Kara Dağ’dan bozlak formunda 1980’lerin sonlarında derlediğim ve Bozok Dergisinin Aralık 1991 sayısında sözlerini yayımladığım ağıt, görebildiğim en uzun varyant olup 6 dörtlükten oluşmaktadır. İlk dörtlük “Şıhlar’ın başında dumanlı dağlar/Memiş küheylanı tavlaya bağlar/Nuri Bey’im vurulmuş âlemler ağlar/Dumanı göklere çıktı Nuri Bey’in” şeklindedir.
Nuri Bey’in gerçek ve efsanevi hayatı, 93 Harbi sonrasında Osmanlı devletinde iç göçler sırasında göçenler kadar toprakları göçe maruz kalanların da yaşadığı acıların ve aralarındaki uyum sorunlarının bir parçası olarak anlamlıdır ve söz konusu iç göçler hakkında sözlü tarih çalışmaları yürütenler için iyi bir başlangıç noktasıdır.
Yozgat kültüründe dinî bayramların en önemli özelliklerinden biri de arefe günü ikindi ve bayram günü bayram namazından sonra yapılan mezar ziyaretleridir. Bu yazının aynı zamanda büyük dedem (babamın dedesi) Pehlivanzade Nuri Bey’in mezarına yapılmış bir bayram ziyareti olarak kabul edilmesini Cenabı Allah’tan niyaz eder, hepinizin mübarek Ramazan bayramını tebrik ederim aziz okuyucularım.
Nuri Bey’in yazıya aktarılmayan, kayda alınmayan ve sözlü kültür içinde yaşayarak günümüze ulaşan hayatı zaman içinde efsaneleşmiştir. Ölümü üzerine yakılan ağıtlar, soyundan gelen kişiler ve Çapanoğlu döneminde yapılan tarihî Şıhlar Camii’nin avlusundaki mezarı ve mezar kitabesi olmasa hakkında anlatılanları dinleyenler, hiç yaşamamış bir efsane kahramanından söz edildiğini zannedebilir.
Mezar kitabesindeki Rumi takvime göre “Teşrin-i evvel 12, sene 1301, Pehlivanzade Nuri Bey merhumun ruhu için El-Fatiha” kaydı bulunmaktadır. Bu tarih Miladi takvimde 24 Ekim 1885, Hicri takvimde 15 Muharrem 1303’e karşılık geliyor. Nuri Bey’in Doğum tarihi -sözlü kültür ortamının doğal özelliği olarak- bilinmiyor. Hakkında anlatılanlara göre öldüğü zaman 40 yaşındadır. Gerçekten daha çok bir kalıp ifade niteliği taşıyan bu kaydı esas alırsak Nuri Bey’in doğum tarihi 1845 olmalıdır.
Nuri Bey, Şıhlar köyünde “beyler” olarak anılan sülalenin başındadır ve çevre köy ve kasabalarda itibarlı biridir. Anlatılara göre Nuri Bey, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Kafkaslardan Erzurum’a kadar işgale uğrayan yurtlarını terk ederek bölgeye yerleşen göçmen gruplarıyla yerli halk arasında yaşanan kimi asayiş sorunlarının çözümünde öne çıkmaktadır. XIX. yüzyılda yaşayan Yozgatlı Âşık Hicabi’nin bir şiirinde geçen“Seher vakti kalkıp edince sökün/Dekkan(?) dağlarına pek olma yakın/Pehlivanoğlu’nun bazından sakın/Yoktur kurtulmaya çare turnalar” mısralarında geçen Pehlivanoğlu’nun, Nuri Bey olduğu düşünülebilir. Anlatılanlara göre, bir gün kış için biriktirdikleri bütün malları bölgeye gelen göçmenler tarafından yağmaya uğrayan çevre köylüler yardım için Nuri Bey’e gelirler. Nuri Bey de benim bölgemde asayişsizlik ve adaletsizlik olmaz diyerek atına biner ve tek başına çapul yapanların peşine düşer. Çıkan çatışmada vurulur ve aldığı yaradan kurtulamayarak ölür.
Çocukluğumdan beri dinlediğim ve kültür çalışmalarına merak sarınca derlediğim anlatılara göre, çevre köylüler arasında Nuri Bey, gençlik yıllarında çok iyi cirit oynayan yakışıklı ve yağız bir delikanlı, daha sonra saygı duyulan, dirayetli ve adaletli bir bey, koyunları açlıktan kırılmakta olan köylülere yardım etmek için uzun süren kışı kaldırma gücüne dahi sahip olduğuna ve nihayet ölümünden sonra mezarına her gün nur yağdığına inanılan bir ulu kişi olarak efsaneleşmiştir.
Hayatı efsaneleştikçe ölümünden sonra yakılan ağıtlar varyantlaşmış ve Yozgat’ın birçok yerinden derlenmiştir. Değerli müzik araştırmacısı ve sanatçısı Süleyman Sökmen, Nuri Bey ağıtının iki varyantını kaybolmaktan kurtarmıştır. Yayımladığı Yozgat Türküleri kasetinde yer alan birinci varyantın ilk dörtlüğü “Çekin kır atımı binek taşına” mısraları ile başlar. İkinci dörtlük ise “Şıhlar’ın başında tiridi dağlar/Memiş küheylanı tavlaya bağlar/Nuri Bey vurulmuş aşiret ağlar/Aşiretin melül kaldı Nuri Bey” mısralarına sahiptir. Süleyman Sökmen tarafından Zeynep Ceren Seçkal’dan derlenen ve Mustafa Özgül, Salih Turhan ve Kubilay Dökmetaş tarafından yayımlanan “Notalarıyla Uzun Havalarımız” (Ankara 1996) adlı kitapta 4 dörtlük olarak yer alan Nuri Bey ağıtının ikinci varyantı ise şu dörtlükle başlamaktadır: “Kör olasın Çerkez nereden geldin/Kuyumcuyum deyip çayıra kondun/Alnı top kekilli yiğidi vurdun/Dumanı göklere çıktı Nuri Bey.”
Şıhlar köyünden şimdi hayatta olmayan Kara Dağ’dan bozlak formunda 1980’lerin sonlarında derlediğim ve Bozok Dergisinin Aralık 1991 sayısında sözlerini yayımladığım ağıt, görebildiğim en uzun varyant olup 6 dörtlükten oluşmaktadır. İlk dörtlük “Şıhlar’ın başında dumanlı dağlar/Memiş küheylanı tavlaya bağlar/Nuri Bey’im vurulmuş âlemler ağlar/Dumanı göklere çıktı Nuri Bey’in” şeklindedir.
Nuri Bey’in gerçek ve efsanevi hayatı, 93 Harbi sonrasında Osmanlı devletinde iç göçler sırasında göçenler kadar toprakları göçe maruz kalanların da yaşadığı acıların ve aralarındaki uyum sorunlarının bir parçası olarak anlamlıdır ve söz konusu iç göçler hakkında sözlü tarih çalışmaları yürütenler için iyi bir başlangıç noktasıdır.
Yozgat kültüründe dinî bayramların en önemli özelliklerinden biri de arefe günü ikindi ve bayram günü bayram namazından sonra yapılan mezar ziyaretleridir. Bu yazının aynı zamanda büyük dedem (babamın dedesi) Pehlivanzade Nuri Bey’in mezarına yapılmış bir bayram ziyareti olarak kabul edilmesini Cenabı Allah’tan niyaz eder, hepinizin mübarek Ramazan bayramını tebrik ederim aziz okuyucularım.
28.08.2011
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Aysun Şeref
10.03.2022 12:03:49Semamün Aleykum benim baba annem de Yozgat Sarıkaya pınar kaya (Şıhlar )köyünden banasının adı Osman bey amcası Avni bey başka bilgim yok bununla ilgili yardımcı olurmusunuz
şeyh hamzalı türkmenleri.
20.04.2014 22:29:00Şeyh Hamzalı Türkmenleri bu topraklara kadar geliş öyküleri şöyledir diye açıkladı:Büyük Selçuklular, Sultanı Alparslanın döneminde Mekke ve Medine (Mescidil Haram,kutsal topraklar) nin korunması için gönderilen Türkmen aşiretlerinden birisine mensub olduğu kesindir. Birkaç yüzyıl o bölgede oturduktan sonra kuzeye doğru konaklaya konaklaya göçerek sonunda Yeniile yerleşirler. Bir müddet sonra Yeniilden İstanbula geçerler,Hicaz bölgesinden geldiklerini ve Peygamber soyundan olduklarını belirterek o günün Osmanlı Sultanından vergi ve askerlik muafiyet belgesi alırlar. Ayrıca Padişah tarafından kendilerine iskan etmeleri için Beyotlağı (nerde olduğu kesinlikle bilinmemekle birlikte İstanbul yakınlarında olduğu tahmin edilmektedir. )tahsis edilir. Aşiretin üstdüzey ülema takımını İstanbulda bırakan Şeyh Hamzalılar oradada durmayarak Yozgat(Bozok)iline gelir,Boğazlıyan Şıhlar Köyüne (şu anda Şıhlar köyü Yozgat Sarıkaya ilçesine bağlıdır)yerleşirler.
Artık peygamber soyundan geldiklerini o günün padişahına isbat etmişler, Sa’dat Seceresini (vergiden muaflık belgesi) almışlar ve bu belgeyi her gittikleri yerde vergi vermemek için kullanmışlardır. Osmanlının son zamanların da bu belgeyi tanımak istemeyenleri padişaha şikayet etmişlerdir. Peygamberimizin soyu Zeynel Abidin’in torunlarından biriyle evlenmenin mükafaatını her gittikleri yerde görmüşlerdir. Yüzlerce yıl değişik ulusların içinde gezmeleri, dilerini ve törelerini değiştirememiştir.
Bir müddet sonra Yozgat beylerinin vergi istemeleri üzerine,Yozgat beyleriyle savaşırlar ve kavgayı kaybeden Şeyh Hamzalıla bir obasını Şıhlar Köyünde bırakarak Keskin üzerinden Aksaraya gelirler ve şimdiki Sağlık Köyünün olduğu yere yerleşirler.