İmparatorluktan ulus devlete, çok milletli yapıdan tek milletli yapıya geçiş, sadece Türkiyede değil, bu süreci yaşayan bütün ülkelerde ortaya çıkmıştır. Özellikle imparatorluktan ayrılarak kendi ulus devletlerini kuran azınlıklarda ve halklarda bu süreç tam bir kıyım, tahribat ve eskiye ait izleri silme biçiminde ortaya çıkmıştır. Balkanlarda, Kafkaslarda, Kırım başta olmak üzere Karadenizin kuzeyinde, Kuzey Afrikada, Irak ve Suriye başta olmak üzere Orta Doğuda esen ulusçuluk rüzgârları ve ulus devlet inşa çalışmaları, İmparatorluk bakiyesi yüzbinlerce insanın katli, milyonlarcasının yerinden yurdundan olması ve yerlerinde kalanların ise asimile edilmesi gibi insanlığın utanç duyması gereken işlerin yapılmasına neden olmuştur. İnsanların böylesine vahşice yok edildiği bu coğrafyalarda dağdan ovaya, ırmaktan denize, köyden kente yer adlarının değiştirilmesi, Türk ve Osmanlı izi taşıyan eserlerin yok edilmesi görece daha kolay oldu. Bir gecede çıkan kanunlarla, mahalli idare tasarruflarıyla nice tarihî eser ve tarihî isim yok edildi. Bunların yüzde yetmiş sekseni bugün bilgimiz veya daha doğrusu kayıtlarımız dâhilinde değildir.
Türk devleti ve milleti imparatorluktan ulus devlete geçişte, azınlık psikolojisine sahip olmadığı, önceki devletin de asli ve temel unsuru olduğu için İmparatorluk sonrasında yeni kurulan ulus devletlerde kendisinin maruz kaldığı iş ve icraatlar kadar sert bir uluslaşma süreci geçirmedi. 23 Nisan 1920de Anadoluda kısmi bir egemenlik kazanan yeni ulus devletin mübadele denilen ve kimi isabetsiz sonuçları da olan ulus devletler arasındaki nüfus değişimi dışında insanları yerlerinden, yurtlarından veya canlarından eden büyük çaplı, planlı ve yok edici kitlesel olaylar yaşanmamıştır. Ancak ulus devletin kolay ve herkes açısından kabul edilebilir bir inşa sürecine sahip olmadığını da kabul etmeliyiz. Türkiye Cumhuriyetinin dönemi için anlaşılabilir olsa da Türk milletinin yeniden inşası ve ihyası kapsamında bugünkü demokrasi, insan hakları ve topluluk veya kişi rızası gibi insanlığın süreç içinde inşa ettiği yeni kavramlarla örtüşmeyen uygulamalarının bulunmadığı da söylenemez.
Örneğin 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen Soyadı Kanununun 3. Maddesi umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz demesine rağmen uygulamada durum hiç de böyle olmamıştır. Birçok insan bu kanun kapsamında kendisine ve ailesine verilen Kısa, Kel, Topal, Kör Top, Arsız gibi soyadlarını anlamsız, iğrenç veya gülünç bulduğu için mahkeme kararıyla değiştirmiş veya değiştirme talebinde bulunmuştur.
Başta şehir adları olmak üzere yer adlarının da değiştirildiği veya iki adından birinin çeşitli öznel değerlendirmelerle kullanımının tercih edildiği bilinmektedir. Örneğin, Menteşenin Muğla, Hüdavendigarın Bursa, Bayazıtın Ağrı, Karesinin Balıkesir, Canikin Samsun, Ertuğrulun Bilecik, Dersimin Tunceli, İçelin Mersin, Saruhanın Manisa ve Bozokun Yozgat olarak adlandırılması böyledir. Türklerden önce ve yaklaşık 10-15 bin yıldır medeniyetlere ve milletlere ana vatan olan Anadoluda birçok farklı dil ve kültürün bakiyesi olan İstanbul, Edirne, Kayseri,Bolu, Kastamonu, Sinop, Giresun, Trabzon, Isparta, Antalya, Antakya, Urfa gibi yer adları vardır ve ulus devlet inşası için değiştirilmemiştir. Anadoludaki bin yıllık yakın dönem maceramızın hikâyesi, tapusu ve sonucu olan isimlerin dönemsel mülahazalarla değiştirilmesi, ulus devlet inşasından çok eski beylik ve imparatorluk adlarından kaçınmak olarak okunabilir.
Aynı şekilde Laiklik ilkesi açısından uygun bulunmayan yer adları da değiştirilmiştir. Tekke, Şeyh, Hacı, Hoca gibi adlar taşıyan binlerce köyün adı da değiştirilmiştir. Bunlardan biri de benim doğduğum köy olan Şıhların başına gelmiş, halk arasında hâlen kullanılan ve bilinen adı Pınarkaya olarak değiştirilmiştir.
Demokrasi, insan hakları, çoğulculuk, topluluk ve kişi rızası gibi yeni kavramların ışığında kimi düzenlemeler yapılabilir. Dünyada Avrupa Birliğine girenler de dâhil hiçbir devletin vazgeçmediği ulus devlet kazanımlarını zaafa uğratmadan, Türk milletinin temel değerlerini sarsmadan, birlik ve bütünlük ruhunu bozmadan, etnik ve mezhebi özellikleri üst kimlik hâline getirmeden toplulukların ve kişilerin arzu ve beklentilerine cevap verilebilir.
Bu cümleden olarak Yozgat halkı, Anadolu maceramızın önemli bir kilometre taşı olan Bozok adına dönmeyi veya Kocaeli- İzmit, Sakarya-Adapazarı örneklerinde olduğu gibi ilin adını Bozok, ilin merkezini Yozgat olarak adlandırmayı tercih edebilir.
Ancak bütün bunların eskilerin tabiriyle cim karnında bir nokta veya devede kulak olduğunun, adının Yozgat kalmasının veya Bozok olmasının Yozgatta yaşanan hızlı göçü ve nüfus erimesini durdurup durduramayacağı, yeni yatırımları teşvik edip edemeyeceği, işsizlik oranını düşürüp düşüremeyeceği, halkın gelir ve refah düzeyini yükseltip yükseltemeyeceği, genç ve gelecek kuşakların çağdaş bilgi ve becerilerle donanarak ve öz kültür değerlerini öğrenerek yeni yaratıcılık alanlarında yaşatıp yaşatamayacağı gibi pek çok acil ve hayati soruya vereceği bir cevabın olup olmadığı da hatırda tutulmalıdır.
01.01.2015
Türk devleti ve milleti imparatorluktan ulus devlete geçişte, azınlık psikolojisine sahip olmadığı, önceki devletin de asli ve temel unsuru olduğu için İmparatorluk sonrasında yeni kurulan ulus devletlerde kendisinin maruz kaldığı iş ve icraatlar kadar sert bir uluslaşma süreci geçirmedi. 23 Nisan 1920de Anadoluda kısmi bir egemenlik kazanan yeni ulus devletin mübadele denilen ve kimi isabetsiz sonuçları da olan ulus devletler arasındaki nüfus değişimi dışında insanları yerlerinden, yurtlarından veya canlarından eden büyük çaplı, planlı ve yok edici kitlesel olaylar yaşanmamıştır. Ancak ulus devletin kolay ve herkes açısından kabul edilebilir bir inşa sürecine sahip olmadığını da kabul etmeliyiz. Türkiye Cumhuriyetinin dönemi için anlaşılabilir olsa da Türk milletinin yeniden inşası ve ihyası kapsamında bugünkü demokrasi, insan hakları ve topluluk veya kişi rızası gibi insanlığın süreç içinde inşa ettiği yeni kavramlarla örtüşmeyen uygulamalarının bulunmadığı da söylenemez.
Örneğin 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen Soyadı Kanununun 3. Maddesi umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz demesine rağmen uygulamada durum hiç de böyle olmamıştır. Birçok insan bu kanun kapsamında kendisine ve ailesine verilen Kısa, Kel, Topal, Kör Top, Arsız gibi soyadlarını anlamsız, iğrenç veya gülünç bulduğu için mahkeme kararıyla değiştirmiş veya değiştirme talebinde bulunmuştur.
Başta şehir adları olmak üzere yer adlarının da değiştirildiği veya iki adından birinin çeşitli öznel değerlendirmelerle kullanımının tercih edildiği bilinmektedir. Örneğin, Menteşenin Muğla, Hüdavendigarın Bursa, Bayazıtın Ağrı, Karesinin Balıkesir, Canikin Samsun, Ertuğrulun Bilecik, Dersimin Tunceli, İçelin Mersin, Saruhanın Manisa ve Bozokun Yozgat olarak adlandırılması böyledir. Türklerden önce ve yaklaşık 10-15 bin yıldır medeniyetlere ve milletlere ana vatan olan Anadoluda birçok farklı dil ve kültürün bakiyesi olan İstanbul, Edirne, Kayseri,Bolu, Kastamonu, Sinop, Giresun, Trabzon, Isparta, Antalya, Antakya, Urfa gibi yer adları vardır ve ulus devlet inşası için değiştirilmemiştir. Anadoludaki bin yıllık yakın dönem maceramızın hikâyesi, tapusu ve sonucu olan isimlerin dönemsel mülahazalarla değiştirilmesi, ulus devlet inşasından çok eski beylik ve imparatorluk adlarından kaçınmak olarak okunabilir.
Aynı şekilde Laiklik ilkesi açısından uygun bulunmayan yer adları da değiştirilmiştir. Tekke, Şeyh, Hacı, Hoca gibi adlar taşıyan binlerce köyün adı da değiştirilmiştir. Bunlardan biri de benim doğduğum köy olan Şıhların başına gelmiş, halk arasında hâlen kullanılan ve bilinen adı Pınarkaya olarak değiştirilmiştir.
Demokrasi, insan hakları, çoğulculuk, topluluk ve kişi rızası gibi yeni kavramların ışığında kimi düzenlemeler yapılabilir. Dünyada Avrupa Birliğine girenler de dâhil hiçbir devletin vazgeçmediği ulus devlet kazanımlarını zaafa uğratmadan, Türk milletinin temel değerlerini sarsmadan, birlik ve bütünlük ruhunu bozmadan, etnik ve mezhebi özellikleri üst kimlik hâline getirmeden toplulukların ve kişilerin arzu ve beklentilerine cevap verilebilir.
Bu cümleden olarak Yozgat halkı, Anadolu maceramızın önemli bir kilometre taşı olan Bozok adına dönmeyi veya Kocaeli- İzmit, Sakarya-Adapazarı örneklerinde olduğu gibi ilin adını Bozok, ilin merkezini Yozgat olarak adlandırmayı tercih edebilir.
Ancak bütün bunların eskilerin tabiriyle cim karnında bir nokta veya devede kulak olduğunun, adının Yozgat kalmasının veya Bozok olmasının Yozgatta yaşanan hızlı göçü ve nüfus erimesini durdurup durduramayacağı, yeni yatırımları teşvik edip edemeyeceği, işsizlik oranını düşürüp düşüremeyeceği, halkın gelir ve refah düzeyini yükseltip yükseltemeyeceği, genç ve gelecek kuşakların çağdaş bilgi ve becerilerle donanarak ve öz kültür değerlerini öğrenerek yeni yaratıcılık alanlarında yaşatıp yaşatamayacağı gibi pek çok acil ve hayati soruya vereceği bir cevabın olup olmadığı da hatırda tutulmalıdır.
01.01.2015
01.01.2015
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
hasan baycan
20.02.2015 16:45:00sayın hacam yazınızı dikkatlice okudum emeğinize sağlık bu birikiminizi Yozgat .ın olmayan sosyal projelerine göçlere.tepkisizlige yansıtsanız nasıl olur.sizin gibi cumhuriyetin ve laikliğin özünü özümsemiş bir bilim insanlarına Yozgat ın ihtiyacı yokmu bu konuları içeren yazılarınızı bekliyoruz.ankara da yaşayan Yozgatlılar olarak .
Adınız ve Soyadınız
21.01.2015 23:03:00YoDEĞERLİ HOCAM:
Ana metinde kısmen arz ettiğim üzere basın ve sosyal medyada Arap Aşı, Arapa Aşı, Ara Aşı gibi adlarla da yer alan bu yemen aslının eski Dulkadirli Türkmen Yurdu Bozok yaylasında yapıldığı ve yenildiği anlaşılır.
Bu yemeğin Arap Aşı ve Arap mutfağına özgü bir yemek türü olmadığı hususunu küçük örneklerle de olsa tezimde diğer bir ifadeyle makalemin ana metninde anlatmaya çalıştım.
Yörenin, diğer bir anlatımla Orta Anadolunun tarih ve kültürünü çalışan, çalıştığı konuları başta kitaplarım olmak üzere makale, yazı dizisi, TV ve Radyo programları gibi iletişim araçları ile ilim camiası ve Türk Milletinin hizmetine sunmaya çalışan bir araştırmacı yazarım.
Çalışmalarımda başta sizin gibi yöremizin yetiştirdiği bilim adamlarının yayınladığı eserler ve aktardığı bilgiler olmak üzere alan araştırmaları ile kaynak kişilere bizzat ulaşılmıştır.
Araba Aşı başlığı ile yayınladığım yöresel bu yemeğimiz ile ilgili yaptığımız alan araştırmalarında Bozok Yaylasının merkezi yerinde kurulmuş Yozgat İli merkeze bağlı Derbent ve Baltasarılar köyleri, Çorum/Alaca İlçesi Büyük ve Küçükhırka köyleri, Bozok Yaylasının batı uzantısını oluşturan Aygar Dağı kuzey eteklerinde kurulmuş Boğazkale İlçesi Evci Beldesi, Sungurlu İlçesi Yarımsöğüt, Sarıkaya köyü, güney eteklerinde kurulmuş Poyraz, Salmanlı kasabası ve Derebağ köylerinde yaptığımız alan araştırmalarında yemeğin adının Araba Aşı adı ile anıldığı ve bazı köylülerin bu yemeği yöresel seslendirmesi ile Arabaşı, Arabaaşı olarak ayrıştırmadan seslendirdiği de görülmüştür.
Yaptığım alan araştırmalarında yemeğin gelişimi hakkında kayda değer her hangi bir bilgi edinilememiş manası bilinmeyen isimlerden neden Araba Aşı-Arabaşı aldığı sorusu tarafımca, yörede bilinen Mıhla, Çatalaş, Çılbır, Hasıda gibi anlam karşılığı olmayan yemeklerden birisi olduğu düşünülmektedir.
Selamlar.