Sözlü kültür ortamı, hikâyelerin, efsanelerin ve efsanevi kişilerin ülkeden ülkeye ilden ile köyden köye taşındığı her değerli şeyin paylaşıldığı her güzel şeyin sahiplenildiği bir ortamdır. Bu nedenledir ki Nasrettin Hoca kâh Doğu Türkistanlı olarak karşımıza çıkar kâh Sivrihisarlı. Halk anlatılarına göre Köroğlu kâh Türkmenistanlı olur kâh Bolulu. Yunus Emre’nin Anadolu’da on beş yerde mezarının bulunması aynı gerekçeyle izah edilmelidir. Karacaoğlan’ın iller arasında paylaşılamamasının nedeni de aynıdır. Bunun sebebi, sözlü kültür ortamında anlatılanların tarih gibi değer kazanması ve halkın yaşadığına inandığı kahramanları kendi coğrafyalarına bir biçimde yerleştirme başarısıdır.
Arzu ile Kamber Hikâyesi de, Kerem ile Aslı, Asuman ile Zeycan, Ferhat ile Şirin gibi onlarca halk hikâyesinden biri olarak Kerkük’ten Edirne’ye Ankara’dan Tebriz’e kadar çok geniş bir coğrafyada halk arasında yaşatılmaktadır. Halk oyunları arasında Arzu ile Kamber Halayı, çok meşhurdur ve hem Anadolu’da hem de Trakya da çok yaygındır.
Boğazlıyan civarında halk arasında anlatılan bir efsaneye göre Arzu ile Kamber Yozgat bölgesinde yaşamıştır, yani Yozgatlıdır. Efsaneye göre Arzu ile Kamberin acıklı aşk hikâyesi Boğazlıyan’ın Yoğunhisar köyünde noktalanmıştır. Arzu ile Kamber birbirlerini ölesiye seven iki gençtir. Arzu’nun annesi ise bu sevgiye şiddetle karşıdır. Gençler de çaresiz kaçmaya karar verirler. Yoğunhisar girişinde Arzu’nun annesi ve adamları gençleri yakalar. Arzu’yu Kamber’den ayırıp götürürler. Gençler bakarlar ki kavuşmaları imkânsız. Biri bir tepede diğeri öteki tepede “Allah’ım bizi ya taş et ya kuş et” diye dua ederler. Allah dualarını kabul eder ve ikisi de oldukları yerde taş olurlar. Arzu’nun annesi de aralarında karaçalıya dönüşür.
Yoğunhisar’ın girişinde bugün de insana benzeyen iki taşın Arzu ile Kamber olduğuna ve bu iki taş arasındaki karaçalının da Arzu’nun annesi olduğuna dair anlatılar canlı olarak halk arasında yaşamaktadır. (Ayrıntılı bilgi için Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yayımlanan ve Internet’ten de erişilmesi mümkün olan Türkiye’de 2006 Yılında Yaşayan Taş Kesilme Efsaneleri adlı kitaba bakılabilir.)
Ancak Arzu Kamber Hikâyesi gibi meşhur bir halk anlatısını Yozgat’la ilişkili hâle getiren bu efsane Yozgatlılar ve Yozgat yöneticileri tarafından hiç dikkate alınmamıştır. Sanırım, aydınlanmacı pozitivist etkilerle “hiç insan taş kesilir mi?” diye bakarak bu anlatıyı gerçek dışı saymışlar ve önemsememişlerdir. Efsanenin geçtiği Yoğunhisar köyü ve Boğazlıyan ilçesi bile bu efsaneyi çocuklarına aktarmamış, okullarında anlatmamış ve kültür turizminin bir parçası olarak değerlendirmemiştir. Onlara göre de Türkiye’de kültürün ciddiye alınması için ya Roma yapısı bir bina ya da topraktan çıkmış bir heykel veya hazine olması lazımdır. Kendi kültürümüze karşı böyle davranan bizler Avrupa’ya gittiğimizde bir eşek, bir köpek, bir kedi ve bir horozun macerasına dayanan Bremen Mızıkacıları’nın heykelinin altına fotoğraf çektirebilir veya İtalya’da Romeo ile Jüliet’in aşk hikâyesinin peşinden giderek Verona kentini ziyaret edebilir, Jüliet heykeline dokunmak için para ödeyebiliriz.
Bugün dünyada kültür turizmi çok çeşitlendi ve eski anlayışlar terk edildi. Günümüzde kültürel rotalar veya kültür yolları kavramı çok önemli hâle geldi. Bugünün turisti sadece tarihî kalıntıların, ören yerlerinin değil, yaşayan mirasın, mitolojilerin, efsanelerin, masalların ve hikâyelerin de peşinden gidiyor.
Ne yazık ki Sorgun’daki mezarı ile Karacaoğlan, Aslı’yı ararken uğradığı Soğukluk’ta Çamlık’ın temelini oluşturan beş çamı diken Kerem örneklerinde olduğu gibi Yoğunhisar’daki taş kesilme efsanesi ile Arzu ile Kamber de bir kültür turizmi yaratamıyor, film, dizi veya çizgi film gibi sanat yaratmalarına konu olamıyor, dilden dile kuşaktan kuşağa aktarılarak bugünün çocuklarına ulaştırılamıyor ve her yaştan öğrenciler tarafından bir müze ziyareti kapsamında gezilemiyor.
Sanırım en azından bu mekânları tanımayı ve ulaşmayı sağlayacak birer turizm levhasını yol kenarlarına koymakla işe başlamak lazımdır.
07.03.2011
Arzu ile Kamber Hikâyesi de, Kerem ile Aslı, Asuman ile Zeycan, Ferhat ile Şirin gibi onlarca halk hikâyesinden biri olarak Kerkük’ten Edirne’ye Ankara’dan Tebriz’e kadar çok geniş bir coğrafyada halk arasında yaşatılmaktadır. Halk oyunları arasında Arzu ile Kamber Halayı, çok meşhurdur ve hem Anadolu’da hem de Trakya da çok yaygındır.
Boğazlıyan civarında halk arasında anlatılan bir efsaneye göre Arzu ile Kamber Yozgat bölgesinde yaşamıştır, yani Yozgatlıdır. Efsaneye göre Arzu ile Kamberin acıklı aşk hikâyesi Boğazlıyan’ın Yoğunhisar köyünde noktalanmıştır. Arzu ile Kamber birbirlerini ölesiye seven iki gençtir. Arzu’nun annesi ise bu sevgiye şiddetle karşıdır. Gençler de çaresiz kaçmaya karar verirler. Yoğunhisar girişinde Arzu’nun annesi ve adamları gençleri yakalar. Arzu’yu Kamber’den ayırıp götürürler. Gençler bakarlar ki kavuşmaları imkânsız. Biri bir tepede diğeri öteki tepede “Allah’ım bizi ya taş et ya kuş et” diye dua ederler. Allah dualarını kabul eder ve ikisi de oldukları yerde taş olurlar. Arzu’nun annesi de aralarında karaçalıya dönüşür.
Yoğunhisar’ın girişinde bugün de insana benzeyen iki taşın Arzu ile Kamber olduğuna ve bu iki taş arasındaki karaçalının da Arzu’nun annesi olduğuna dair anlatılar canlı olarak halk arasında yaşamaktadır. (Ayrıntılı bilgi için Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yayımlanan ve Internet’ten de erişilmesi mümkün olan Türkiye’de 2006 Yılında Yaşayan Taş Kesilme Efsaneleri adlı kitaba bakılabilir.)
Ancak Arzu Kamber Hikâyesi gibi meşhur bir halk anlatısını Yozgat’la ilişkili hâle getiren bu efsane Yozgatlılar ve Yozgat yöneticileri tarafından hiç dikkate alınmamıştır. Sanırım, aydınlanmacı pozitivist etkilerle “hiç insan taş kesilir mi?” diye bakarak bu anlatıyı gerçek dışı saymışlar ve önemsememişlerdir. Efsanenin geçtiği Yoğunhisar köyü ve Boğazlıyan ilçesi bile bu efsaneyi çocuklarına aktarmamış, okullarında anlatmamış ve kültür turizminin bir parçası olarak değerlendirmemiştir. Onlara göre de Türkiye’de kültürün ciddiye alınması için ya Roma yapısı bir bina ya da topraktan çıkmış bir heykel veya hazine olması lazımdır. Kendi kültürümüze karşı böyle davranan bizler Avrupa’ya gittiğimizde bir eşek, bir köpek, bir kedi ve bir horozun macerasına dayanan Bremen Mızıkacıları’nın heykelinin altına fotoğraf çektirebilir veya İtalya’da Romeo ile Jüliet’in aşk hikâyesinin peşinden giderek Verona kentini ziyaret edebilir, Jüliet heykeline dokunmak için para ödeyebiliriz.
Bugün dünyada kültür turizmi çok çeşitlendi ve eski anlayışlar terk edildi. Günümüzde kültürel rotalar veya kültür yolları kavramı çok önemli hâle geldi. Bugünün turisti sadece tarihî kalıntıların, ören yerlerinin değil, yaşayan mirasın, mitolojilerin, efsanelerin, masalların ve hikâyelerin de peşinden gidiyor.
Ne yazık ki Sorgun’daki mezarı ile Karacaoğlan, Aslı’yı ararken uğradığı Soğukluk’ta Çamlık’ın temelini oluşturan beş çamı diken Kerem örneklerinde olduğu gibi Yoğunhisar’daki taş kesilme efsanesi ile Arzu ile Kamber de bir kültür turizmi yaratamıyor, film, dizi veya çizgi film gibi sanat yaratmalarına konu olamıyor, dilden dile kuşaktan kuşağa aktarılarak bugünün çocuklarına ulaştırılamıyor ve her yaştan öğrenciler tarafından bir müze ziyareti kapsamında gezilemiyor.
Sanırım en azından bu mekânları tanımayı ve ulaşmayı sağlayacak birer turizm levhasını yol kenarlarına koymakla işe başlamak lazımdır.
07.03.2011
07.03.2011
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Kadiso
18.01.2012 02:40:00Yorumunuz cok güzel yazmissiniz sadece bu efsaneler degilki bir cok seyimize sahip cikmiyoruz cikmayi bilmiyoruz ülkemizde
gördügümüz haberlere bile uzaktan bir sehirciymis gibi bakiyoruz halbuki burasi bizim biz sahip cikmaliyiz biz yasatmaliyiz bizden öncekilerle var oldu bizde var etmeliyiz ne yazik su anda var etmeye dayir bisey yok türkcem cok sahane olmasada umarim anlata bildim artik gereksiz ve gerekliyi ayird ede bilmemiz lazim cidi bir uyanis lütfen
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
10.03.2011 18:51:00Değerli ve sevgili hocam, kanımca, taş kesilme efsanelerini köşenize taşımakla ülkemizin en büyük yaralarından birini de köşenize taşımış oluyorsunuz.Mesele şu ki ebeveynleri cahil ,kendisi okuyup bir iş sahibi olamamış gençler evlenmeleri konusunda ya ana babalarının kararlarına teslim olup sevmedikleri belki de kendilerinden yaşça çok büyük insanlarla evlenmeye mecbur kalıyorlar.Ya da her şeyi göze alıp aşık oldukları sevgilileri ile kaçmaya razı oluyorlar. Tabi ki ikisinde de sonuç hüsran veya ölümle biten acı bir son. Son yıllarda televizyon da da muhtelif kanallarda bunların onlarcasına şahit oluyoruz. Televizyon evlerimize girmeden, çok katlı apartmanlar yapılmadan önce komşu ziyaretleri vardı. İşte bu ziyaretlerde elbette bu efsanelerde anlatılır, aklı başında insanlar da bunlardan ibret alırdı. Şimdi ne komşuluk kaldı nede insanlar kitap okuyor. Ki ibret alabilsinler.Sizin lufettiğiniz bu kitabı okurken içimden şöyle bir serzeniş geçmişti.Behey tanrım insanların kalbine bu aşk ateşini sen düşürüyorsun.Sonra onlar bu ateş ile akılsız işlere kalkışınca da onları kuş yapıp birleştireceğine taş yapıp ibret için saklıyorsun. Benim ebeveynlerden naçizane isteğim paraya pula şan şöhrete kulak asmadan çocuklarını sevdikleri sevebilecekleri insanlarla evlendirsinler.Şu kısacık hayatlarını onlara zehir etmesinler. Bilhassa genç kızlarımızı evlere hapsedip te hayatlarını karartmasınlar. Bakın Sayın Nesibe Sucu ne diyor.
MEDENİ KANUNDA YAZILI OLMAYAN
MEDENİYETSİZ CEZALAR UYGULANIRKEN SANA,
GELDE İSYAN ETME.
BU ÜLKEDE BİR KADIN OLARAK, TARLADA ÖKÜZ,
EVDE TELEVİZYON KADAR YOKSA DEĞERİN,
GELDE SORGULAMA
İNSANMIYIM BEN NEYİM ?
TANRIYA KUL OLMANIN YOLU,
ERKEĞE KUL OLMAKTAN GEÇİYORSA.
HELE BİRDE,
ERKEĞİN SUÇUNUN CEZASI SANA YÜKLENİYORSA,
GELDE İSYAN ETME.
BİR İNSAN OLARAK…
İstanbuldan sevgi ve selamlarımı sunuyorum değerli hocam.Sağlıkla kalınız.