Koronalı dönem herkesin aklını oldukça karıştırdı sanırım.
Herkes her telden çalmaya başladı.
Misal : Malum 65 yaş ve üstündeki halkımız, tam 10 Mart’tan bu yana “gönüllü mahpus” rolünü üstlendi.
Aslında üstlendirildi.
Ortada iyi ki mahkeme kararı filan yok.
Başkanın, yani Külliye’nin, yani Saray’ın, yani sn. Erdoğan’ın yasalara dayanarak aldığı karar ile 55 gündür evlere kapalı gariban yaşlılarımız.
Denetimli yasaklı hayatımız için alınan kararları sn. Erdoğan gevşetme ihtiyacı duydu ve 65 yaş üzerindekilere 4 saatlik “teneffüs” izni verdi.
Yani “şartlı tahliye” gibi bir şey oldu bu.
“Yürüyüş mesafesinde” dışarı çıkış.
Yani, uzunca bir teneffüs.
Peki “yürüyüş mesafesi” nedir ve ne kadar uzunluktadır?
Bu mesafe herkese göre değişir.
Ben ve eşim haftanın en az 5 günü en az 7-8 bin adım yürüyüş yapıyorduk.
Yaklaşık 4 kilometreye yakın.
Bazen de 10 bin adım.
Peki biz “Yürüyüş mesafesinden” ne anlayacağız?
“Yürrrrrrü be kardeşim, buldun da bunadın mı?” diyenlerin olduğunu hissediyorum.
Benim derdim de o zaten.
Bu iktidar, 65 yaş ve üstündekilere zaten” bunak” muamelesi çekti işin başından itibaren.
Şimdilerde ise bunun “uygulaması” başladı.
“Yürüme mesafesi, marş marş”
İlahi Sağlık Bilim Kurulu üyeleri..…
İlahi sn. Erdoğan…
Neden “ muğlak” konuşuyorsunuz ki…
Bizler sizi anladık.
Sizlerin bizleri anlamanızı beklemiyoruz.
Medya ölmüş, üstünü örten yok.
Havuz medyasının anlı-şanlı TV kanallarını izliyorum.
Türkiye içinde gelişen her türlü olayı çatır çatır veriyorlar. Her alandan her türlü haber var.
Magazininden tutun, sanal dünyada dolaşan dandik ve asparagas haberlere kadar.
Ama Korona konusunda tek eleştiri, tek aksaklık yansıtması yok.
Hiçbir medya veya TV yöneticisi “ Yahu insanın olduğu yerde muhakkak hata ve yanlış vardır. Bizim işimiz de halka yanlışları anlatmak, göstermektir.” diyerek araştırma gazetecilik konusunda kıllarını kıpırdatma gereğini duymadı.
İnsan, yani muhabir, yani gazeteci hiç mi “yanlış” veya “ hata”yı anlatacak bir Bilim Kurulu üyesi bulamaz?
Doktorlar başta olmak üzere, bir milyon sağlık personeli var hastanelerde görev yapan...
İçlerinden bir kişi dahi çıkıp “Yahu biz bazı vakalarda kullandığımız bazı ilaç ve yöntemleri yanlış uyguladık” demez mi?.
ABD’deki görevli Türk doktorları olmasaydı, onlarla yapılan görüşmeleri TV’lerden izleyip dinlemeseydik, Türk hastanelerinde yapılan ufak-tefek de olsa, bazı yanlışları hiç öğrenemeyecektik.
Yani “Tıpta hata olmaz” diye bir kural yok ki…
ABD orjinli CNN’in Türkiye’deki muhabirleri mi bize gerçekleri göstermeliydi?
Yabancı TV muhabirleri bizim hastanelerimiz içine giriyor, görüntüle alıyor, yetkililerle görüşmeler yapıyor, bizimkilerden “tık” yok.
CNN’nin yerli versiyonu habercilikte nal topluyor.
Medyanın yazılısı da bitmiş, görüntülüsü de…
Havuz medyasının “Güllabicilik” yapmasını anlıyorum da, muhalefette sayıları az da olsa yayın yapanlar neredeler?
Bu kadar mı “dibe vurdu” Türk medyası yani?
İki şapkalı olmak…
Cumhurbaşkanı Sn Erdoğan’ı anlıyorum ama her zaman değil.
Cumhurbaşkanlığı şapkasını kullandığında genelde iyi…
Ama başına AKP şapkasını takınca son derece hırçın oluyor.
Son derece acımasız davranıyor.
Nitekim Korona’daki başarısı ortada.
Aksaklıkları yok mu?
Elbette var…
Mesel a, maske dağıtım sorununu hükümet sorumluları yüzlerine gözlerine bulaştırdı.
Yurt dışına maske hibe edildi onlarca devlete.
Ama bizimkilere maske ulaştırılamadı.
Korona’da gelinen son noktayı ve önlemlerdeki esnemeleri açıklayan sn. Erdoğan, konuşmasının son kısmında, yine AKP şapkasını başına geçirdi ve muhalefete, özellikle de CHP liderine acımasızca yüklendi.
Olmadı sn. Erdoğan, olmadı.
Evet, siyaset acımasızdır…
Muhalefet Lideri ve yardımcılarının amacını aşan siyasi açıklama ve görüşleri ne kadar yanlış ise sn. Erdoğan’ın muhalefeti “aşağılayıcı” üslupla hedef tahtasına oturtması da o kadar yanlıştır.
Siyasette bir söz vardır:
“Önüne çıkan iyi bir krizi, asla ziyan etme”
Bu söz ancak “çirkin siyaset” ve “siyasetçi” için geçerli olabilir.
Sayın Erdoğan ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun krizin gölgesine sığınıp böylesine bir yanlışın içine düştüklerine inanmak istemiyorum.