Amiral Gemisi Hürriyet nasıl oldu da dalgalı sularda bir değil, bir çok fırtınayla karşı karşıya kaldı.
Fırtınalar neyse de, tusinami nereden peydahlandı?
Dev Amiral gemisinin batışa geçmesi, “tek hakim” Özkök’ün gazete yönetim biçiminden mi, yoksa “çoklu” yazar takımının yarattığı “kakafonik” tablodan mı kaynaklandı, bunu kestirmek zor.
Bence hepsi ve hatta dahası.
Özkök’ün çağdaş bir halk gazetesini 20 yılda nasıl “Taş Devri” mevkutesi haline getirdiğine gelin birlikte göz atalım.
Pop-sosyolog Ertuğrul Özkök’ün, Genel Yayın Yönetmenliği döneminde, hiçbir zaman tirajı korumak veya arttırmak, Hürriyet bayrağını daha yükseklere çıkarmak gibi bir hedefi asla olmadı.
“Hürriyet Gazetesi dünya klasmanında yerini korumalıdır” gibi hedef ve amacı da olmadı.
Eski Başbakanlardan rahmetli Bülent Ecevit’in 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinden sonra çıkardığı Arayış Dergisi’nde “gizli başyazar” olarak yazı yazmıştı Özkök ama bu derginin devamlı kapanmasının nedenlerini hiç algılayamamıştı. Gazetecilik değil, sadece “gizli makale” yazdığı için bu sahaya gönül koyan Özkök, daha sonra Dünya Gazetesinde haftada bir yorum yazmaya başlıyordu 1980 sonrası
Hürriyet’in tepe yöneticisi olmak, bir iki yazı karalamakla olacak gibi değildi.
Ya deneyim gerekirdi ya da “paraşüt”.
Neyse konuyu dağıtmamak gerek.
Hürriyet geride bıraktığı yıllarda, ülkede meydana gelen askeri darbelerin yarattığı sıkıntı ve badirelerden geçmişti ki, bin bir zorluklardan sonra bu “itibarlı” noktaya gelmişti.
Bunu Özkök’ün algılaması çok zordu.
Çünkü o bu gazetenin tepesine “Paraşütle” indirilmişti.
Kendi inmiş değildi açıkçası.
Özköşk ya da Özkök, göreve geldikten kısa süre sonra kadro tırpanlamasıyla en büyük hatayı yaptı. Tâbii çok şey sıralanabilirdi kendi dönemine ait yanlışlar için.
Ama en önemlisi şuydu galiba;
Hürriyet’in yükseliş sürecini iyi analiz edememiş, okuyucu profiline yönelik herhangi bir araştırma yaolmakptırmamış, üst kadrodakilerin yetenek ve becerilerini dikkate almamış.
Dahası Anadolu gerçeğini “es” geçmişti.
Ek olarak da dış haberler, yani dünya ile ilişkili haberler konusunda yanlış kararlar vermişti.
Gelir gelmez, ayağının tozuyla, kendi monşer” kadrosunu kurmak için kolları sıvayan Özkök, editoryal bağımsızlığın gereklerini bilen, yıllardır mutfakta çalışıp gazeteyi hedefine ulaştıran yazı işleri kadrosuna el atmıştı.
Çok büyük yanlış.
Pop-sosyolog, böylelikle kendine yakın adamları bünyesine katarken gazetede doku bozulmaya başlamıştı bile.
Yazı müdürleri dağıtılmış, yan organ ve eklere atamalar yapılmış, yerleşik elemanlar bozguna uğratılmıştır adeta.
En önemli değişiklik yazar kadrosunun çoğaltılmasıyla gerçekleşmiştir.
1974’lerde Hürriyet’in tek ve değişmez yazarı olan Oktay Ekşi, gerçi yerinde kalmıştır ama kendi dahil yakın arkadaşlarından kurulu onlarca “isimsiz” kişiler, yazar yapılarak köşelere kurulmuş, haftada dönüşümlü olarak yazar sayısı 20’lere ulaşmıştır.
Aylık yazar sayısı dikkate alındığında gazete ekleriyle birlikte bu sayının 40’lara ulaştığını görmekteyiz.
Yazı işleri ve muhabirlerden çok, yazarlara ağırlık verilmiş, her telden ve çok sesli “yazarlar korosu” sayesinde tiraj kaybedilmeye başlamıştır bile.
Kadın yazarlar dönemi açılmış, sıradan gazinolarda hatta pavyonlarda assolistlik yapan bir şarkıcı, Hürriyet’e köşe yazarı olarak atanmıştır.
Dergilerden transfer edilen “Sarışın Afet”ler, köşe yazarı olarak parlatılmaya çalışılmıştır.
Yazarlar “kakofonisi” sayesinde haber “armonisi” ortadan kaldırılmış durumdadır artık.
Gazetenin dış dünyaya açılan Avrupa ve Amerika büroları yavaş yavaş kepenkleri indirirken en önemli “haber havzası” olan Anadolu büroları ve şehir muhabirleri adeta bir kenara atılmıştır.
Hürriyet’i Hürriyet yapan, her bölgeye yönelik ek sayfalar hazırlayan Anadolu baskılarında görev alan yazı müdürleri kenara itilmiş, tirajlar dibe doğru giderken, muhabir kadroları da yavaş yavaş başka gazete ve ajanslara kaymaya başlamıştır bile.
Anadolu’nun başarıdan başarıya koşan yerel kent muhabirleri, daha sonra da ilçe muhabirleri küstürülmüş, Hürriyet Haber Ajansı Genel Müdürlüğü koltuğuna oturtulan nice basiretsiz kişiler yüzünden yurt haberleri tarumar edilmiştir.
Büro şefleri sıradanlaştırılmıştır.
Tabii tiraj da dibe doğru yönünü çevirmiştir.
Özkök için varsa yoksa İstanbul-Ankara ve İzmir okuyucularıdır.
Hatta bu kentlerin tüm insanları değil, “elit” kesimi hedef kitlesidir pop-monşerin.
Varsa yoksa eğitimli yüksek kesim, varsa yoksa elitler…
Gazeteden soğuyan, evine sokmaktan vazgeçen Anadolu okuyucusu da “Madem ki öyle, al sana böyle” deyip tirajı 200 binlerin altına indirmiştir.
Otobüs terminallerinde “bedava” dağıtılmasına rağmen gazetenin geldiği nokta burasıdır.