Şükrü ERBAŞ

EKSİKLİ SÖZÜN BÜYÜSÜ (2)

Uzak sevgilere sessiz bir saygıyla bakan deli kızın türküsü, annelikle birlikte kadının, özellikle de yoksul halk kadınlarının bütün hallerini söyleyen bir itiraz ve adalet ağzı olacaktır. Kadın ve yaşadığı her şey, Gülten Akın şiirinin temel izleklerinin başında gelir. Küçücük bir kızken bir kurdele, bir pabuçla başlayan erken acılar, insanı çocuklarıyla vuran yoksullukla, acımasız siyasal kuşatmalarla, ev içlerinden toplumsal düzene yönelmiş, ülkenin sosyo-ekonomik gerçeğini fazlasıyla anlamış, bütün bir coğrafyanın insanına/evlerine bölünmüş bir öfkeye varacaktır: “Bir ölse, diyor anası, bir ölse/ Hangi bir ülkenin/ Hangi bir yerinde/ Hangi bir ana/ Bebeğini ölsüne tutuyorsa/ Batmıştır o ülke/ Ölüm girmiştir temeline.” (Seyran Destanı) Şiirimizde, kadın olgusunu bu kadar çok, bu kadar değişik durum ve şiir içinde söyleyen bir başka şair olduğunu düşünmüyorum. Odalar kadar yalnız bir kadından, pazarda silinmiş bir anneye; cezaevi kapılarındaki çaresizlik yumağından, yüzü giysilerinden yapılmış kapıcı kadınlara; yalnız ölen kızlardan, aralık perdelerdeki anneannelere, oradan günümüzün bir başka metaı telekızlara, hangi bireysel ya da toplumsal acıyı söylerse söylesin, kadın kavramı, bir sonsuz imge halinde, gerçekliği yıka kura, Gülten Akın şiirinin atardamarını oluşturur. “Harflerle ve sayılarla yazılamayanlar” (Sevda Kalıcıdır)  nasıl söylenecektir? “Susarak, iki komşu gibi güne değerek/ Asıl söyleneceklerin üstünden aşarak” (Sevda Kalıcıdır) elbette. Bu dil, kadının toplumsal konumuyla biçimlenecek, ancak böyle bir söyleyişle hakikilik kazanacaktır: Çekinik, ince ve direngen. Şair-özne bunu en içerden bilendir: “Göl neyi sakladı, neyi açıkladı/ bir şeyi gösterdi, her şeyi sakladı/ çok baktım, balığın bilgisini aldım/ dilini denedim/ gömü diplerdeydi, yüzeyi açıkladı” (Uzak Bir Kıyıda) Bu yalınlık, bu derin bilgi, Gülten Akın şiirinin vardığı bu billurlaşma ürperti verir. Dahası olmaz dedirtir insana ama hep dahası olacaktır: “Ölü bir böcek nasıl/ hapsolduğu kehribar içinde” (Sessiz Arka Bahçeler) Şair kehribar mıdır, böcek mi? Sözün değeri hangisinden gelir? Ya bizim hapishanemiz? Bir değeri var mıdır? Ne diyordu André Maurois: “Büyük kitapların okunması tıpkı İspanyol hanları ve aşk gibidir: İnsan ancak kendi getirdiğini bulabilir.”

Yalnız ülke değil, dünya bir hayal düğünündedir. Toplumun tüm emekçi, ilerici kesimleri devrim düşüncesini hecelemektedir. Yoksulluk kendine inanmaya başlamıştır. Hece, cümleye dönmek üzeredir. 60’lı yıllar, 70’li yıllarla yarasını sarmaya çalışmaktadır. “İnsanlar bir gülü bir senetle değiştirmeye” (İlahiler) alışmamışlardır daha. Söz, evlerden meydanlara, meydanlardan dağlara, dağlardan ara sokaklara bir ışıklı sarkaçtır. Yükü özgürlüktür, eşitliktir, emektir, dünyadır… “Sol elinde çılgın bir köpeğin diş izleri” (Ağıtlar ve Türküler) yoktur henüz çocukların. Ama uzun sürmeyecektir bu yaralı sevinç, büyük iyimserlik, çıplak hayal. Devlet, rahminde büyüttüğü çocukları kanıyla boğmaya başlayacaktır bir daha. Gülten Akın şiirinin o günlere kadar birikip gelen ‘meselesi’, ölüm acılarından, cezaevi kapılarından, işkence çığlıklarından, korkuya kapanmış evlerden yeni harfler edinecektir. “Tek tek parçalıyor havada/ Genç turnaları doğanların/ Ağzın dünyayı bir uçtan bir uca/ En barbar eğlenceyi/ Gündeme getirdin yeniden/ En incesinde çağların/ Zalim sen/ Sırtlan mısın?” (Ağıtlar ve Türküler) Bir anne olarak da boylu boyunca yaşanan bu dönemin acısı, kendisine ağıtlardan, türkülerden, ilahilerden bir ses bulacaktır. Bu, öylesine seçilmiş bir söylem değildir. Halk şiirinin bu türlerinin, yüzlerce yılda edindiği ses değeri ve etki gücü, bu büyük yıkıma karşı koyabilmenin en içerden, en bizden olan yoludur. Hem kargış, hem sığınma aynı yakıcılıkla, ancak bu seslerle dokunur dünyaya. “Ayrılık sularda nilüfer/ görürsün tutamazsın”ın yalnızlığı (42 Gün); “Nergisle güz gülü arasında/ Beş yıldır beş uzun yıldır/ Yağmurla kar arasında/ Beş yıldır beş uzun yıldır/ Ayazla çiğ arasında/ Demirle pas arasında/ Seyran’la Mamak/ Beş yıldır beş uzun yıldır” (İlahiler) yaşanan çaresiz isyan, kendisine kaçınılmaz olarak ağıt sesi edinecektir. Ancak burada hiç unutulmaması gereken, bu seslerin bildik formlarından çıkarılıp, modern şiirin biçimi içinde kullanılmasıdır. Geleneğin dönüştürülmesi diyebileceğimiz bu tutum, Gülten Akın şiirinin bir başka temel özelliğidir: “Çocuk çek kaşlarını/ Onursuz şeyler üstünden/ Kirpiğini yüzüne düşürme/ Bütün dünyaya gövdenle/ Gülümseme öyle/ Ağıdımı bozacaksın” (Ağıtlar ve Türküler)

(Devam edecek )

 

 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ