Başından beri, AK Partiye karşı değil ama partinin Genel Başkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğana karşı sert ve sistemli bir itibarsızlaştırma faaliyeti yürüten Taraf gazetesinde okuduğum bir haberdeki bir cümle dikkatimi çekmişti.
Meclis başkanlığında ikinci Çiçek dönemi başlıklı haber, Meclis Başkanlığı seçim süreci başlamadan hemen önce, 24 Haziran 2013 tarihinde yayınlanmıştı.
Dikkatimi çeken cümle ise, AKPde, (gezi parkı) eylemler(i) boyunca müdahalelere yönelik eleştirilerini twitter üzerinden kamuoyuyla paylaşan ve bu durumu, hükümet kanadında memnuniyetsizlikle karşılanan İzmir Milletvekili Ertuğrul Günay gibi düşünen 40 civarında ismin bulunduğu dile getirildi cümlesiydi.
40 milletvekili
Sonra, CHP Sözcüsü Haluk Koçun 3 Temmuz tarihli basın toplantısındaki şu sözleri dikkatimi çekti:
Dünkü TBMM Başkanlığı seçimlerine dikkat edin. Burada BDPnin son turdaki açık desteğine rağmen, 40a yakın AKP milletvekili fire vermiştir ve bu koşullarda AKP 3. turda adayını 290lı oylarda seçtirebilmiştir. Yani kendi içerisinde de Tayyip Bey sonrası fetret dönemine hazırlanan bir AKP manzarası var karşımızda. Herkes hazırlığını yapıyor. Tayyip Bey sonrası saflar belirleniyor AKP içinde. Başbakan, tatilini yarıda kesip geldi. Grup konuşması yapmak için gelmedi. Beşiktaşta otururken, Kadıköy vapurundan gelen bayanları dikizlediğini söylemişti, TBMM Başkanlığı seçiminde de çıkarttığı adaya oy vermek zorunda bıraktığı AKP milletvekillerini dikizleme görevini yapmak için geldi. Buna rağmen 40a yakın milletvekili, diren gezi ruhunu hissedip, Tayyip Erdoğana karşı bir direnç sergileyip, onun çiçeğine (Cemil Çiçeke) su vermediler dün. 40a yakın milletvekili; bu çok önemli.
Dışarıdan bakıldığında bu ve buna benzer sözler, AK Parti içerisinde fitne çıkarmaya yönelik asılsız iddialar olarak değerlendirilebilir; ama ben bu konuda biraz farklı düşünüyorum.
Evet, gerçekten de AK Parti içerisindeki sessiz ayrışmayı daha da hızlandırıp derinleştirmek isteyenler vardır; ama bu, parti içerisinde gerçekten de bir ayrışma olduğu gerçeğini göz ardı etmemizi gerektirmez.
Malûmunuz, ben, Taksim Gezi Parkı eylemleri ile iyiden iyiye gün yüzüne çıkan küresel mücadelenin, belli başlı uluslar arası ittifakların savaşı olduğunu düşünüyorum. Bütün dünyayı kuşatan bu savaşın ana ekseninde de, küresel sermaye ile küresel sermaye karşıtlarının mücadelesi olduğunu; bunun da kabaca Türkiye-ABD-Rusya ittifakıyla AB-Çin ittifakı şeklinde tasnif edilebileceğini ifade ediyorum.
Bu açıdan bakıldığında, bu siyasî ve ekonomik savaşın en kızışacağı aşamada, siyasette kartların yeniden dağıtılacağını, AK Partide, CHPde ve MHPde belirgin değişiklikler yaşanacağını düşünüyorum.
25 Haziranda yayınladığım Kılıçdaroğlu, hangi seçimden önce devrilecek? başlıklı yazımda, CHPdeki hareketliliğe dikkat çekmiştim. Ardından yaşanan Grup Başkanvekili seçiminde, isimleri genel başkanlık için geçen İşçi Partisi-Aydınlık grubuna yakınlığıyla bilinen Emine Ülker Tarhanın tasfiye edilmesi ve geçmişte Baykal karşıtı cenahta yer alan Muharrem İncenin de güçlükle seçilmiş olması, CHP içerisindeki sessiz mücadelenin ilk raundu olarak okunabilir
Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın, 2 Temmuz tarihli grup toplantısında dile getirdiği şu cümle de dikkat çekici:
Zira bugün CHPnin başında bir işbirlikçi var. Bugün CHPnin başında cellâdına yaranmak isteyen, cellâdına yaranmak için, zencilikten beyaza geçebilmek için her çirkinliği meşru, mübah gören bir Genel Başkan var.
Acaba Sayın Başbakan, neden Kılıçdaroğlunu cellâdına yaranmak isteyen bir genel başkan olarak nitelendirmiş olabilir?..
Deniz Baykalın devrilmesinden sonra CHPye yönelik ikinci küresel operasyonun hazırlıkları devam ederken, karşıt güçlerin de AK Partiye yönelik bir operasyona hazırlanıyor olmaları kaçınılmazdır.
Ben, AK Parti içerisindeki AB taraftarı kanadın ayrışmasının kaçınılmaz bir hâle gelebileceğini düşünüyorum. Siz, buna kısaca liberal kanat da diyebilirsiniz.
Eğer bu kanat, gerçekten de 40 milletvekilinden oluşuyorsa, onlar arasında bazı bakanlar da yer alıyor olmalı. Bülent Arınçın ne kadar kırılgan bir zeminde durduğu, kısa bir süre önce âşikâr hâle geldi. Ali Babacanın da ona yakın bir duruşu olduğunu zannediyorum. 2009 yılında İngiltere tarafından dinlendiği iddiası tuhaf bir şekilde yine bir İngiliz gazetesi tarafından gündeme getirilen Mehmet Şimşek hakkında Başbakan Erdoğanın sessiz kalmayı tercih etmesi de manidar Şimşeki savunan bir tepki vermedi
Elbette bütün bunları fitne çıkarmak için yazmıyorum. Yazmamın sebebi şu:
Ben, yukarıda kısaca izah etmeye çalıştığım gerekçelerle, hassas bir aşamada AK Parti içerisinde bir ayrışma, kopma, bölünme yaşanabileceğini; ancak bunun bir sürpriz olarak algılanmaması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Başbakan Erdoğanın da muhtemel bir ayrışmaya karşı uzun zamandan beri hazırlıklı olduğunu ve gerekli tedbirleri almaya devam ettiğini, en azından bir B Planı olduğunu düşünüyorum. Hatta bu sebeple de, Başbakan Erdoğan birgün bu ayrışmayı hızlandıracak bir tavır takınırsa, buna da şaşırmayacağım ve bu da benim için bir sürpriz olmayacak
Cumhurbaşkanı seçimi öncesinde pek çok kişiyi şok edecek siyasî gelişmeler yaşanacaktır; ama siz şok olmayın
Cumhurbaşkanının kim olacağı kadar, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakanın kim olacağı da önemlidir. Çünkü partinin kaptanı kim olursa, Türkiyenin rotası da onun içinde yer aldığı uluslar arası ittifaka dönecektir
Bakalım Türkiye, ABD-Rusya ittifakında mı kalacak, yoksa eskiden olduğu gibi yine ABye mi yönelecek?...
Dilerim bu büyük savaşta Türkiye, sarsıcı ekonomik operasyonlara maruz kalmaz Zira böylesi ekonomik operasyonlar, siyasette belirleyici bir etki yapar
Herkes zırhını kuşanıyor. Daha kılıçlar çekilmedi Ben, Başbakan Erdoğanın çok da endişeli olduğunu zannetmiyorum Kaybetme ihtimali var; ama kazanma ihtimali çok daha yüksek
Bu arada Baykal, daha önce defalarca yaptığı gibi, son anda da olsa, bir kere daha Başbakan Erdoğanın yardımına koşabilir
04.07.2013
Meclis başkanlığında ikinci Çiçek dönemi başlıklı haber, Meclis Başkanlığı seçim süreci başlamadan hemen önce, 24 Haziran 2013 tarihinde yayınlanmıştı.
Dikkatimi çeken cümle ise, AKPde, (gezi parkı) eylemler(i) boyunca müdahalelere yönelik eleştirilerini twitter üzerinden kamuoyuyla paylaşan ve bu durumu, hükümet kanadında memnuniyetsizlikle karşılanan İzmir Milletvekili Ertuğrul Günay gibi düşünen 40 civarında ismin bulunduğu dile getirildi cümlesiydi.
40 milletvekili
Sonra, CHP Sözcüsü Haluk Koçun 3 Temmuz tarihli basın toplantısındaki şu sözleri dikkatimi çekti:
Dünkü TBMM Başkanlığı seçimlerine dikkat edin. Burada BDPnin son turdaki açık desteğine rağmen, 40a yakın AKP milletvekili fire vermiştir ve bu koşullarda AKP 3. turda adayını 290lı oylarda seçtirebilmiştir. Yani kendi içerisinde de Tayyip Bey sonrası fetret dönemine hazırlanan bir AKP manzarası var karşımızda. Herkes hazırlığını yapıyor. Tayyip Bey sonrası saflar belirleniyor AKP içinde. Başbakan, tatilini yarıda kesip geldi. Grup konuşması yapmak için gelmedi. Beşiktaşta otururken, Kadıköy vapurundan gelen bayanları dikizlediğini söylemişti, TBMM Başkanlığı seçiminde de çıkarttığı adaya oy vermek zorunda bıraktığı AKP milletvekillerini dikizleme görevini yapmak için geldi. Buna rağmen 40a yakın milletvekili, diren gezi ruhunu hissedip, Tayyip Erdoğana karşı bir direnç sergileyip, onun çiçeğine (Cemil Çiçeke) su vermediler dün. 40a yakın milletvekili; bu çok önemli.
Dışarıdan bakıldığında bu ve buna benzer sözler, AK Parti içerisinde fitne çıkarmaya yönelik asılsız iddialar olarak değerlendirilebilir; ama ben bu konuda biraz farklı düşünüyorum.
Evet, gerçekten de AK Parti içerisindeki sessiz ayrışmayı daha da hızlandırıp derinleştirmek isteyenler vardır; ama bu, parti içerisinde gerçekten de bir ayrışma olduğu gerçeğini göz ardı etmemizi gerektirmez.
Malûmunuz, ben, Taksim Gezi Parkı eylemleri ile iyiden iyiye gün yüzüne çıkan küresel mücadelenin, belli başlı uluslar arası ittifakların savaşı olduğunu düşünüyorum. Bütün dünyayı kuşatan bu savaşın ana ekseninde de, küresel sermaye ile küresel sermaye karşıtlarının mücadelesi olduğunu; bunun da kabaca Türkiye-ABD-Rusya ittifakıyla AB-Çin ittifakı şeklinde tasnif edilebileceğini ifade ediyorum.
Bu açıdan bakıldığında, bu siyasî ve ekonomik savaşın en kızışacağı aşamada, siyasette kartların yeniden dağıtılacağını, AK Partide, CHPde ve MHPde belirgin değişiklikler yaşanacağını düşünüyorum.
25 Haziranda yayınladığım Kılıçdaroğlu, hangi seçimden önce devrilecek? başlıklı yazımda, CHPdeki hareketliliğe dikkat çekmiştim. Ardından yaşanan Grup Başkanvekili seçiminde, isimleri genel başkanlık için geçen İşçi Partisi-Aydınlık grubuna yakınlığıyla bilinen Emine Ülker Tarhanın tasfiye edilmesi ve geçmişte Baykal karşıtı cenahta yer alan Muharrem İncenin de güçlükle seçilmiş olması, CHP içerisindeki sessiz mücadelenin ilk raundu olarak okunabilir
Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın, 2 Temmuz tarihli grup toplantısında dile getirdiği şu cümle de dikkat çekici:
Zira bugün CHPnin başında bir işbirlikçi var. Bugün CHPnin başında cellâdına yaranmak isteyen, cellâdına yaranmak için, zencilikten beyaza geçebilmek için her çirkinliği meşru, mübah gören bir Genel Başkan var.
Acaba Sayın Başbakan, neden Kılıçdaroğlunu cellâdına yaranmak isteyen bir genel başkan olarak nitelendirmiş olabilir?..
Deniz Baykalın devrilmesinden sonra CHPye yönelik ikinci küresel operasyonun hazırlıkları devam ederken, karşıt güçlerin de AK Partiye yönelik bir operasyona hazırlanıyor olmaları kaçınılmazdır.
Ben, AK Parti içerisindeki AB taraftarı kanadın ayrışmasının kaçınılmaz bir hâle gelebileceğini düşünüyorum. Siz, buna kısaca liberal kanat da diyebilirsiniz.
Eğer bu kanat, gerçekten de 40 milletvekilinden oluşuyorsa, onlar arasında bazı bakanlar da yer alıyor olmalı. Bülent Arınçın ne kadar kırılgan bir zeminde durduğu, kısa bir süre önce âşikâr hâle geldi. Ali Babacanın da ona yakın bir duruşu olduğunu zannediyorum. 2009 yılında İngiltere tarafından dinlendiği iddiası tuhaf bir şekilde yine bir İngiliz gazetesi tarafından gündeme getirilen Mehmet Şimşek hakkında Başbakan Erdoğanın sessiz kalmayı tercih etmesi de manidar Şimşeki savunan bir tepki vermedi
Elbette bütün bunları fitne çıkarmak için yazmıyorum. Yazmamın sebebi şu:
Ben, yukarıda kısaca izah etmeye çalıştığım gerekçelerle, hassas bir aşamada AK Parti içerisinde bir ayrışma, kopma, bölünme yaşanabileceğini; ancak bunun bir sürpriz olarak algılanmaması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Başbakan Erdoğanın da muhtemel bir ayrışmaya karşı uzun zamandan beri hazırlıklı olduğunu ve gerekli tedbirleri almaya devam ettiğini, en azından bir B Planı olduğunu düşünüyorum. Hatta bu sebeple de, Başbakan Erdoğan birgün bu ayrışmayı hızlandıracak bir tavır takınırsa, buna da şaşırmayacağım ve bu da benim için bir sürpriz olmayacak
Cumhurbaşkanı seçimi öncesinde pek çok kişiyi şok edecek siyasî gelişmeler yaşanacaktır; ama siz şok olmayın
Cumhurbaşkanının kim olacağı kadar, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakanın kim olacağı da önemlidir. Çünkü partinin kaptanı kim olursa, Türkiyenin rotası da onun içinde yer aldığı uluslar arası ittifaka dönecektir
Bakalım Türkiye, ABD-Rusya ittifakında mı kalacak, yoksa eskiden olduğu gibi yine ABye mi yönelecek?...
Dilerim bu büyük savaşta Türkiye, sarsıcı ekonomik operasyonlara maruz kalmaz Zira böylesi ekonomik operasyonlar, siyasette belirleyici bir etki yapar
Herkes zırhını kuşanıyor. Daha kılıçlar çekilmedi Ben, Başbakan Erdoğanın çok da endişeli olduğunu zannetmiyorum Kaybetme ihtimali var; ama kazanma ihtimali çok daha yüksek
Bu arada Baykal, daha önce defalarca yaptığı gibi, son anda da olsa, bir kere daha Başbakan Erdoğanın yardımına koşabilir
04.07.2013
04.07.2013
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ