“İşçiler ölüme meydan okuyor” başlıklı haberi okuduğumda, bir kere daha ‘Ne olacak bu Yozgat basınının hâli?’ diye iç geçirmekten kendimi alamadım. “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” diye başlayan çok güzel bir türkü vardır, bilirsiniz…. Haberi okuyunca, ‘Bir of çeksem Defterdarlık binası yıkılır’ demek geldi içimden.
Çünkü, tedbirsizlik, görevi ihmal, insan hayatını hiçe sayma, sorumsuzluk ve cehalet gibi pek çok suç ve kabahati gözler önüne seren ve manşetten yayınlanmayı fazlasıyla hak eden bir haber, “İşçiler ölüme meydan okuyor” başlığı ile yayınlanarak, kelimenin tam anlamıyla katledilmiş… Gelin, haberi birlikte inceleyelim…
Haber, Cihan Haber Ajansı’nın haberi. Haberde özetle, Yozgat’ta yapımına 1985 yılında başlanılan ve 2 yılda tamamlanan; ‘çürük’ olduğu gerekçesiyle de 1994 yılından beri âtıl vaziyette durduğu belirtilen 7 katlı Defterdarlık binasının yıkım çalışmalarının, işçilerin hayatını tehlikeye atacak bir tedbirsizlik ve ilkellik içerisinde yapıldığı anlatılıyor.
Haberde, “Binanın en üst katında çalışan işçilerin can güvenliği konusunda bir tedbir alınmaması dikkat çekiyor. İşçiler, her an düşme tehlikesine aldırmadan ellerindeki balyoz ve hilti ile binayı yıkmaya çalışıyor” ifadesi kullanılmış.
‘Cadde üzerinden geçen bazı vatandaşların, yıkım işçilerinin can güvenliğinin olmadığını, her an düşme tehlikesinin bulunduğunu’ ifade ettikleri de kaydedilerek, vatandaş görüşü şöyle özetlenmiş:
“7 katlı binayı yaklaşık 2 haftadır yıkmaya çalışıyorlar. Sürekli buradan gelip geçiyoruz. Yıkım işçilerine bakarken bizler korkuyoruz. Çünkü her hangi bir can güvenlikleri yok. 7 katlı binanın en üstünde balyoz ve hilti ile duvarları, kolonları yıkıyorlar. Kafalarında kasket yok herhangi bir halat ya da iple bağlı değiller. Allah korusun, her an düşebilir(ler).”
Peki, her yönüyle yetkililerin sorumsuzluklarını ve ‘görevi ihmal’ suçunu işlediklerini ortaya koyan bu haber, “İşçiler ölüme meydan okuyor” başlığıyla mı yayınlanır?
Allah aşkına söyler misiniz, “İşçiler ölüme meydan okuyor” ne demek? Sanki ortada işçilerin can güvenliklerinin sağlanmayışı ve tedbir almayan yetkililerin sorumsuzlukları yok da, işçilerin gönüllü bir şekilde ‘ölüme meydan okuyuşları’ var!.. İşçiler, ölüme nasıl meydan okuyorlar? “Biz ölmeyiz, hadi öldür öldürebilirsen! (Hâşâ) Azrail’in geleceği varsa göreceği de var!” filan mı diyorlar? Ölüme nasıl meydan okuyorlar yani?... Peki, Allah korusun, ‘ölüme meydan okuyan’ işçilerden biri ya da birkaçı öldüğünde haber başlığımız ne olacak? “Ölüme meydan okudular ama ölüm galip geldi” mi diyeceğiz?..
Ayrıca, “İşçiler ölüme meydan okuyor” demek, bir “hata”nın “kahramanlık” gibi sunulması, dolayısıyla da bir olumsuzluğun olumlu imiş gibi yansıtılması demektir. Evet, bu tür ifadeleri ulusal basın da sık sık kullanıyor ama ulusal basın bir hata edince o hata meşrulaşmaz ki...
Haberi böyle sunmak, haberin içeriğini karartmakla kalmıyor, inançlarımıza da ters düşüyor. Ölüme meydan okunmaz; en fazla, tedbir alınır… Zaten, aslında ölüme meydan okuyan filan da yok… Cihan Haber Ajansı’nın, kullandığı ifadelere daha fazla dikkat etmesi gerekir!..
“İşçiler ölüme meydan okuyor” şeklindeki başlık, yukarıda da işaret ettiğim üzere, , tedbirsizlik, görevi ihmal, insan hayatını hiçe sayma, sorumsuzluk ve cehalet gibi pek çok suç ve kabahati gözler önüne seren ve manşetten yayınlanmayı fazlasıyla hak eden bir haberi katletmek değilse nedir?
En az bu kadar vahim olan bir başka husus da, CİHAN’ın bu haberini yayınlayan bazı yerel gazeteler ve ulusal haber sitelerinin de aynı başlığı kullanmış olmaları… Belli ki, başlıktaki yanlış bakış açısı, diğer gazetecilerin de gözlerinin bağlanmasına sebep olmuş; haberin muhtevasını incelememişler…
Oysa, haberden anladığımız kadarıyla, Defterdarlık binası daha baştan şaibeli bir binaymış. Çünkü, 1985 yılında yapımına başlanmış, 2 yılda tamamlanmış, sonra ‘çürük’ olduğu anlaşılmış, 1994 yılından beri de âtıl vaziyette duruyormuş.
O halde, her şeyden önce binanın ‘çürük’ oluşunun incelenmesi gerekiyor. Bina ‘çürük’ idiyse, neden çürüktü? Müteahhit eksik malzeme mi kullanmıştı? Bu müteahhit kimdi? Binanın ihalesi nasıl yapılmıştı? Binanın yapı denetimi yapılmamış mıydı ki, 7 katlı bina ‘çürük’ bir şekilde inşa edildi? Madem binanın ‘çürük’ olduğu anlaşıldı, bunun sorumluları hakkında herhangi bir kurum, herhangi bir işlem yapmış mıydı? Yapıldıysa nasıl bir işlem yapılmış ve kimler nasıl cezalandırılmıştı? ‘Çürük’ binanın sorumluları hakkında hiçbir işlem yapılmadıysa, bu bir suç değil midir? Eğer varsa, İnşaat Mühendisleri Odası ve Yapı Denetimi firmalarının yetkilileri bu konuda ne düşünmektedirler?..
Gelelim yıkıma… Haberde, yıkım işlemlerinin son derece ilkel bir şekilde, işçilerin ve caddeden gelip geçen vatandaşların can güvenliğini tehlikeye atacak şekilde yapıldığı anlatılıyor.
Peki, yıkımı kim yapıyor? Resmî bir kurum mu, taşeron bir firma mı? Bu ilkel yıkımı seyreden ilgili ve yetkili kurumlar, buna neden seyirci kalıyorlar? İşçilerin yedinci kattan düşüp ölmelerini ya da yıkım esnasında aşağıya düşen beton parçalarının vatandaşların ölümüne sebep olmasını mı bekliyorlar? Bir ya da birkaç kişi öldüğünde ya da yaralandığında nasıl hesap verecekler, topu kime atacaklar, hangi gerekçelerin, hangi bahanelerin arkasına saklanacaklar?...
Haberde bazı teknik hatalar da göze çarpıyor. Meselâ, işçilerin binayı ‘balyoz ve hilti ile’ yıkmaya çalıştıkları yazılmış. İnternet kaynaklarında Hilti’nin, “yıkma, tahrip etme, parçalama amaçlarına yönelik makineler üreten bir firma”nın adı olduğu, halk arasında yer delme makinelerine ve darbeli matkaplara ‘hilti’ dendiği kaydediliyor.
Yani, Hilti bir marka. Firmanın kendi sitesine www.hilti.com adresinden, Türkiye sitesine de www.tr.hilti.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Haberde vatandaş görüşü yazılırken de, “Kafalarında kasket yok” ifadesi kullanılmış. Vatandaş belli ki aslında ‘kasket’ değil ‘kask’ demek istemiş ama ağzından ‘kasket’ diye çıkmış. Bu siyasî bir demeç olmadığına göre, ‘kasket’ kelimesi ‘kask’ şeklinde yazılabilir, parantez içine ‘baret’ diye not da düşülebilirdi…
Biliyorum, yine bana ‘gıcık’ olacaksınız, ‘kendimi bir halt zannettiğimi’, ‘ukalâlık ettiğimi’ düşüneceksiniz; ama benim niyetim bunlardan hiçbiri değil. Yozgatlı bir gazete okuyucusu olarak, Yozgat basınını daha yüksek bir seviyede görmek istiyorum, hepsi bu. Farz edin ki bir okuyucunuz size bir mektup yazmış…
Eleştirilerimden dolayı çok kıymetli CİHAN muhabiri kardeşim kırılmasın. Son derece önemli bir konuyu gündeme getirdiği için kendisini takdir ve tebrik ettiğimi de bilmesini isterim. Üstelik, son haftalarda haber performansı da hayli yükseldi… Eleştirilerim, daha güzel haberler yazmasına katkıda bulunmak için…
Biliyorsunuz, ulusal basında her gazetenin bir ‘Okur Temsilcisi’ vardır. Okur Temsilcisi, okuyuculardan gelen talep ve eleştirileri inceler, haberi yazan muhabirle, habere son şeklini veren editörle, Yazı İşleri Müdürüyle, gerekirse Genel Yayın Yönetmeniyle görüştükten sonra, bu eleştirilere cevap verir…
Yerel basının, birer ‘Okur Temsilcisi’ istihdam edecek durumda olmadığını, olsa bile bu işi yapabilecek nitelikte bir kişi bulmakta zorluk çekeceğini tabii ki biliyorum. Ama, her haberci bir ‘Okur Temsilcisi’ gibi çalışabilir, haberlerini böyle bir dikkatle yazabilir diye düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum?
Elbette hepimiz hata yapabiliriz. Meslek hayatımızda hepimizin gözünden kaçan hatalarımız olmuştur. Bu son derece normaldir. Normal olmayan şey ise, yerel basının bu konulardaki umursamazlığıdır, benzer hataları sürekli tekrarlıyor ve düzeltme niyeti taşımıyor olmasıdır.
Yazımı o türküyle bitireyim mi?
“Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır / Bu gün posta günü canım sıkılır / Ellerin mektubu gelmiş okunur / Benim yüreğime hançer sokulur…”
Hepinizi çok seviyorum… ‘Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öperim…’ Herkese selâm ve hürmetlerimle… Allah’a emanet olunuz…
Çünkü, tedbirsizlik, görevi ihmal, insan hayatını hiçe sayma, sorumsuzluk ve cehalet gibi pek çok suç ve kabahati gözler önüne seren ve manşetten yayınlanmayı fazlasıyla hak eden bir haber, “İşçiler ölüme meydan okuyor” başlığı ile yayınlanarak, kelimenin tam anlamıyla katledilmiş… Gelin, haberi birlikte inceleyelim…
Haber, Cihan Haber Ajansı’nın haberi. Haberde özetle, Yozgat’ta yapımına 1985 yılında başlanılan ve 2 yılda tamamlanan; ‘çürük’ olduğu gerekçesiyle de 1994 yılından beri âtıl vaziyette durduğu belirtilen 7 katlı Defterdarlık binasının yıkım çalışmalarının, işçilerin hayatını tehlikeye atacak bir tedbirsizlik ve ilkellik içerisinde yapıldığı anlatılıyor.
Haberde, “Binanın en üst katında çalışan işçilerin can güvenliği konusunda bir tedbir alınmaması dikkat çekiyor. İşçiler, her an düşme tehlikesine aldırmadan ellerindeki balyoz ve hilti ile binayı yıkmaya çalışıyor” ifadesi kullanılmış.
‘Cadde üzerinden geçen bazı vatandaşların, yıkım işçilerinin can güvenliğinin olmadığını, her an düşme tehlikesinin bulunduğunu’ ifade ettikleri de kaydedilerek, vatandaş görüşü şöyle özetlenmiş:
“7 katlı binayı yaklaşık 2 haftadır yıkmaya çalışıyorlar. Sürekli buradan gelip geçiyoruz. Yıkım işçilerine bakarken bizler korkuyoruz. Çünkü her hangi bir can güvenlikleri yok. 7 katlı binanın en üstünde balyoz ve hilti ile duvarları, kolonları yıkıyorlar. Kafalarında kasket yok herhangi bir halat ya da iple bağlı değiller. Allah korusun, her an düşebilir(ler).”
Peki, her yönüyle yetkililerin sorumsuzluklarını ve ‘görevi ihmal’ suçunu işlediklerini ortaya koyan bu haber, “İşçiler ölüme meydan okuyor” başlığıyla mı yayınlanır?
Allah aşkına söyler misiniz, “İşçiler ölüme meydan okuyor” ne demek? Sanki ortada işçilerin can güvenliklerinin sağlanmayışı ve tedbir almayan yetkililerin sorumsuzlukları yok da, işçilerin gönüllü bir şekilde ‘ölüme meydan okuyuşları’ var!.. İşçiler, ölüme nasıl meydan okuyorlar? “Biz ölmeyiz, hadi öldür öldürebilirsen! (Hâşâ) Azrail’in geleceği varsa göreceği de var!” filan mı diyorlar? Ölüme nasıl meydan okuyorlar yani?... Peki, Allah korusun, ‘ölüme meydan okuyan’ işçilerden biri ya da birkaçı öldüğünde haber başlığımız ne olacak? “Ölüme meydan okudular ama ölüm galip geldi” mi diyeceğiz?..
Ayrıca, “İşçiler ölüme meydan okuyor” demek, bir “hata”nın “kahramanlık” gibi sunulması, dolayısıyla da bir olumsuzluğun olumlu imiş gibi yansıtılması demektir. Evet, bu tür ifadeleri ulusal basın da sık sık kullanıyor ama ulusal basın bir hata edince o hata meşrulaşmaz ki...
Haberi böyle sunmak, haberin içeriğini karartmakla kalmıyor, inançlarımıza da ters düşüyor. Ölüme meydan okunmaz; en fazla, tedbir alınır… Zaten, aslında ölüme meydan okuyan filan da yok… Cihan Haber Ajansı’nın, kullandığı ifadelere daha fazla dikkat etmesi gerekir!..
“İşçiler ölüme meydan okuyor” şeklindeki başlık, yukarıda da işaret ettiğim üzere, , tedbirsizlik, görevi ihmal, insan hayatını hiçe sayma, sorumsuzluk ve cehalet gibi pek çok suç ve kabahati gözler önüne seren ve manşetten yayınlanmayı fazlasıyla hak eden bir haberi katletmek değilse nedir?
En az bu kadar vahim olan bir başka husus da, CİHAN’ın bu haberini yayınlayan bazı yerel gazeteler ve ulusal haber sitelerinin de aynı başlığı kullanmış olmaları… Belli ki, başlıktaki yanlış bakış açısı, diğer gazetecilerin de gözlerinin bağlanmasına sebep olmuş; haberin muhtevasını incelememişler…
Oysa, haberden anladığımız kadarıyla, Defterdarlık binası daha baştan şaibeli bir binaymış. Çünkü, 1985 yılında yapımına başlanmış, 2 yılda tamamlanmış, sonra ‘çürük’ olduğu anlaşılmış, 1994 yılından beri de âtıl vaziyette duruyormuş.
O halde, her şeyden önce binanın ‘çürük’ oluşunun incelenmesi gerekiyor. Bina ‘çürük’ idiyse, neden çürüktü? Müteahhit eksik malzeme mi kullanmıştı? Bu müteahhit kimdi? Binanın ihalesi nasıl yapılmıştı? Binanın yapı denetimi yapılmamış mıydı ki, 7 katlı bina ‘çürük’ bir şekilde inşa edildi? Madem binanın ‘çürük’ olduğu anlaşıldı, bunun sorumluları hakkında herhangi bir kurum, herhangi bir işlem yapmış mıydı? Yapıldıysa nasıl bir işlem yapılmış ve kimler nasıl cezalandırılmıştı? ‘Çürük’ binanın sorumluları hakkında hiçbir işlem yapılmadıysa, bu bir suç değil midir? Eğer varsa, İnşaat Mühendisleri Odası ve Yapı Denetimi firmalarının yetkilileri bu konuda ne düşünmektedirler?..
Gelelim yıkıma… Haberde, yıkım işlemlerinin son derece ilkel bir şekilde, işçilerin ve caddeden gelip geçen vatandaşların can güvenliğini tehlikeye atacak şekilde yapıldığı anlatılıyor.
Peki, yıkımı kim yapıyor? Resmî bir kurum mu, taşeron bir firma mı? Bu ilkel yıkımı seyreden ilgili ve yetkili kurumlar, buna neden seyirci kalıyorlar? İşçilerin yedinci kattan düşüp ölmelerini ya da yıkım esnasında aşağıya düşen beton parçalarının vatandaşların ölümüne sebep olmasını mı bekliyorlar? Bir ya da birkaç kişi öldüğünde ya da yaralandığında nasıl hesap verecekler, topu kime atacaklar, hangi gerekçelerin, hangi bahanelerin arkasına saklanacaklar?...
Haberde bazı teknik hatalar da göze çarpıyor. Meselâ, işçilerin binayı ‘balyoz ve hilti ile’ yıkmaya çalıştıkları yazılmış. İnternet kaynaklarında Hilti’nin, “yıkma, tahrip etme, parçalama amaçlarına yönelik makineler üreten bir firma”nın adı olduğu, halk arasında yer delme makinelerine ve darbeli matkaplara ‘hilti’ dendiği kaydediliyor.
Yani, Hilti bir marka. Firmanın kendi sitesine www.hilti.com adresinden, Türkiye sitesine de www.tr.hilti.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Haberde vatandaş görüşü yazılırken de, “Kafalarında kasket yok” ifadesi kullanılmış. Vatandaş belli ki aslında ‘kasket’ değil ‘kask’ demek istemiş ama ağzından ‘kasket’ diye çıkmış. Bu siyasî bir demeç olmadığına göre, ‘kasket’ kelimesi ‘kask’ şeklinde yazılabilir, parantez içine ‘baret’ diye not da düşülebilirdi…
Biliyorum, yine bana ‘gıcık’ olacaksınız, ‘kendimi bir halt zannettiğimi’, ‘ukalâlık ettiğimi’ düşüneceksiniz; ama benim niyetim bunlardan hiçbiri değil. Yozgatlı bir gazete okuyucusu olarak, Yozgat basınını daha yüksek bir seviyede görmek istiyorum, hepsi bu. Farz edin ki bir okuyucunuz size bir mektup yazmış…
Eleştirilerimden dolayı çok kıymetli CİHAN muhabiri kardeşim kırılmasın. Son derece önemli bir konuyu gündeme getirdiği için kendisini takdir ve tebrik ettiğimi de bilmesini isterim. Üstelik, son haftalarda haber performansı da hayli yükseldi… Eleştirilerim, daha güzel haberler yazmasına katkıda bulunmak için…
Biliyorsunuz, ulusal basında her gazetenin bir ‘Okur Temsilcisi’ vardır. Okur Temsilcisi, okuyuculardan gelen talep ve eleştirileri inceler, haberi yazan muhabirle, habere son şeklini veren editörle, Yazı İşleri Müdürüyle, gerekirse Genel Yayın Yönetmeniyle görüştükten sonra, bu eleştirilere cevap verir…
Yerel basının, birer ‘Okur Temsilcisi’ istihdam edecek durumda olmadığını, olsa bile bu işi yapabilecek nitelikte bir kişi bulmakta zorluk çekeceğini tabii ki biliyorum. Ama, her haberci bir ‘Okur Temsilcisi’ gibi çalışabilir, haberlerini böyle bir dikkatle yazabilir diye düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum?
Elbette hepimiz hata yapabiliriz. Meslek hayatımızda hepimizin gözünden kaçan hatalarımız olmuştur. Bu son derece normaldir. Normal olmayan şey ise, yerel basının bu konulardaki umursamazlığıdır, benzer hataları sürekli tekrarlıyor ve düzeltme niyeti taşımıyor olmasıdır.
Yazımı o türküyle bitireyim mi?
“Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır / Bu gün posta günü canım sıkılır / Ellerin mektubu gelmiş okunur / Benim yüreğime hançer sokulur…”
Hepinizi çok seviyorum… ‘Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öperim…’ Herkese selâm ve hürmetlerimle… Allah’a emanet olunuz…
17.08.2010
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ