Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, ‘Hükümeti yıkmaya teşebbüs’ ve ‘terör örgütü yöneticisi olmak’ suçunu işlediği iddiasıyla tutuklandı.
Suçlama çok ama çok ağır. Tam da Ortadoğu bir barut fıçısına dönmeye başlarken, bölgesinde lider pozisyonuna gelmiş olan Türkiye’nin ordusuna komutanlık yapmış olan bir emekli asker, dünya kamuoyunun önünde ‘terörist’ olmakla suçlanıyor…
Peki, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk siyasetinde ‘sarsıcı’ etkisi olan bu tutuklama kararı, siyasî bakımdan ne anlama geliyor?
1 Ocak 2012 Pazar günü yayınladığım “Kurşunun nereden geldiğini bulmak” başlıklı yazımda, Avrupa ile Amerika arasında giderek kızışan ölümcül bir savaşa işaret etmiş, bu çerçevede Avrupa’nın Türkiye’ye tuzaklar kurduğunu, Habur olayı, Fransa’nın Ermeni çıkışı ve Uludere olayının, böyle tuzaklar olduğunu ifade etmeye çalışmıştım.
Şimdi, Başbuğ’un tutuklanmasının Avrupa’nın Türkiye’ye karşı yeni bir hamlesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Öyle anlaşılıyor ki Avrupa, bu ölüm kalım mücadelesinde Türkiye’nin etkinliğini ortadan kaldırmak için, Türk Silahlı Kuvvetleri ile AK Parti Hükümeti’nin arasını açmaya çalışıyor. Böylece, orduyu ve hükümeti etkisiz hâle getirip, Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmelere müdahale etmesini engellemek istiyor.
Bu oyunun farkında olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Uludere olayından sonra özellikle Taraf gazetesinin “Devlet halkını bombaladı” manşetinde sembolleşen cepheye karşı “Medyaya rağmen Genelkurmay’a teşekkür ediyorum” diyerek, hem orduya hem de partisine karşı kurulan tuzağı etkisiz hale getirmek istemişti.
Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanması da, Erdoğan’a karşı yeni bir hamle oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu tutuklama kararının hem TSK’ya hem de AK Parti Hükümeti’ne karşı kurulmuş bir tuzak olduğunu biliyordur. Bu durumda, hükümete karşı bir tepki vermeyerek, oyunu bozmaya çalışacaktır. Dikkat ederseniz, bazı hükümet temsilcileri de, tutuklama kararı karşısında duydukları üzüntüyü dile getirerek, bu cepheleşmeye fırsat vermek istemediklerini ortaya koymuşlardır… Bu, çok önemlidir…
Hatırlayınız; 2010 yılının Şubat ayında Balyoz operasyonları sonrasında ordu ile hükümet arasında bir gerilim meydana gelmiş, Çankaya Köşkü’nde gerçekleştirilen 3 saatlik bir zirvenin ardından, yukarıdaki fotoğrafla kamuoyuna birlik mesajı verilmiş ve şu açıklama yapılmıştı:
“Gündemdeki meselelerin anayasal düzen ve kanunlarımız çerçevesinde çözüme kavuşturulacağından vatandaşlarımızın emin olmaları ve bu süreçte kurumlarımızın yıpranmaması için herkesin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiği hususları vurgulanmıştır.”
O günlerdeki ordu-hükümet gerilimi böylece atlatılmıştı… Şimdi aynı gerilim ihtimali tekrar gündemde…
Mesele bir iç politika meselesi değil, tamamen dış politikayla ilgili ve uluslar arası boyutta. Ortadoğu’da sular ısınıyor. Yakında büyük bir coğrafya yangın yerine dönecek. Bölgede Şii-Sünni çatışması ısrarla körükleniyor.
Irak, yeniden kan gölü olmaya başladı bile. Barzani, Kürdistan’ın bağımsızlığını ilân etmeleri ihtimalinden söz etti. Bağımsızlığını ilân ederse, birlikte hareket edebileceği tek ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin karşısında değil yanında yer alması kaçınılmazdır. Bu yakınlaşmayı engellemek için de büyük çaplı provokasyonlar gerçekleştirilecektir. Önümüzdeki günlerde yeniden Barzani’si bol siyasî tartışmalar başlayabilir. Kendilerini ‘milliyetçi’ olarak tanımlayan vatandaşlarımız tuzağa düşmemelidirler…
Önümüzde, çok büyük çaplı küresel operasyonlar var. Bu amansız mücadelede Türkiye’nin kendilerine karşı ABD ile birlikte hareket etmesini istemeyen Avrupa, Türkiye’nin bölgeye müdahale etmesini engellemeye çalışıyor.
Fransa Meclisi, ‘Ermeni soykırımı’ iddiasını reddetmeyi suç sayan kanunu kabul ederek, Arap dünyasına şu mesajı vermek istemişti:
“Bakın Ey Araplar, Türkiye, Türk olmayan herkese düşmandır. Fırsat bulursa soykırım uygular. Türklere güvenmeyin!..”
Uludere’de 35 vatandaşımızın yanlışlıkla bombalanmasını sağlayarak da, şu mesajı vermek istemişti:
“Bakın Ey Araplar, siz, ‘Arap liderler kendi halkına zulmediyor’ deyip Türkiye’den medet umuyorsunuz ama Türkiye kendi halkını bombalıyor. Türkiye’den medet ummayın! Ey Kürtler, siz de giderek Türkiye’ye yakınlaşıyorsunuz ama bakın Türkiye Kürtleri bombalıyor!..”
Başbakan Erdoğan’ın, Taraf’ın “Devlet halkını bombaladı” manşetine neden bu kadar kızdığını, bu açıdan düşündüğümüzde çok daha iyi anlayabiliriz…
Zira Taraf, bununla da yetinmemiş, yanlış istihbaratın MİT’ten geldiğini iddia ederek, içinde bulunduğumuz süreçte giderek güçlenen ve önem kazanan, İsrail’in de fena halde rahatsız olduğu MİT’in yıpranmasına zemin teşkil edebilecek bir tavır sergilemişti. MİT zaten dışarıdan gelen bir saldırı altındaydı ve bir süre önce PKK ile yapılan görüşmenin basına sızdırılması da bu saldırının bir parçasıydı… Onun üstüne gelen bu iddia, MİT’in de hâlâ hedefte olduğunu gösteriyor… Ancak, gerek Başbakan Erdoğan, gerekse MİT Müsteşarı Hakan Fidan, gecikmeden yaptıkları “Uludere’yle ilgili MİT kesinlikle böyle bir istihbarat vermedi” açıklamasıyla, bu saldırıyı da püskürtmeyi başardılar…
Görülüyor ki, Ortadoğu merkezli olarak patlak vermesi beklenen ‘Yeni Dünya Düzeni Savaşı’ öncesi Türkiye’nin bütün kurumları, ustaca planlanmış tuzaklarla ateşe tutuluyor. Türk Silahlı Kuvvetleri de, Hükümet de, MİT de… Bu hâliyle, aslında savaş çoktan başlamış durumda… Türkiye, belki hiçbir dönemde olmadığı kadar bütün devlet kurumlarıyla birlik bütünlük içerisinde olduğu için, bu bütünlüğün bozulması ve Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmelere müdahale edemez hâle gelmesi isteniyor…
Önümüzdeki günlerde, hem ordu ile hükümeti, hem de Kürtlerle ordu ve hükümeti karşı karşıya getirmeye yönelik başka teşebbüslerde bulunulduğunu da görebiliriz.
Bu arada, CHP’deki hareketliliği de gözden kaçırmamak gerekir.
Eski Genel Başkan Baykal, muhalifleri toparlamaya çalışıyor. Anlaşılan, ABD ittifakında yer alan Baykal, Avrupa ittifakında yer alan Kılıçdaroğlu-Bahçeli cephesine karşı Erdoğan’a yardım etmeye hazırlanıyor… Tıpkı, okuduğu şiir yüzünden hapse atılıp siyasî yasaklı olduğu zaman, gerekli Anayasa değişikliğine destek vererek, Erdoğan’ın önce milletvekili, sonra da Başbakan olmasını sağladığı günlerdeki gibi… Oysa, ‘Artık muhtar bile olamaz’ deniyordu… O dönemde Erdoğan’ın imdadına Baykal yetişmişti…
Önümüzdeki dönemde CHP ve MHP’deki gelişmeleri dikkatle takip etmek gerek… Belki liderler politikalarını değiştirecekler, belki de partiler liderlerini… Belki de parti içi ayrışmalar göreceğiz ki, aslında daha şimdiden başlamış durumda…
Olup bitenlere dünya ölçeğinde bakmazsak, sığ bir bakış açısıyla ‘Bu aptal siyasetçiler yine birbirlerine girdiler’ deyip, gerçekte ne olduğunu anlamadan bön bön bakar dururuz… Zaman geyik muhabbeti yapma zamanı değil…
Bana göre saldırı Avrupa’dan geliyor ve bu saldırı aslında Türkiye’nin tamamına karşı bir saldırıdır… Şimdi, şahsî hataları eleştirmekle birlikte, kurumsal olarak hem Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında yer alma vaktidir… Mesele sadece bir ‘demokratikleşme’ meselesi olsaydı, her türlü tartışmayı yapabilirdik; ama şimdi küresel bir saldırıyla karşı karşıyayız…
En büyük temennilerimden birisi, bu süreçte Türkiye’nin İran’la karşı karşıya gelmek zorunda kalmaması… Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da bugünlerde Türkiye’nin İran’la karşı karşıya gelmemesi için çırpınıyor…
Tuzaklarla dolu bir yola giriyoruz. Herkes adımını çok dikkatli atmalı…
İngiliz oyunlarına karşı çok dikkatli olmak gerek. İngiltere deyip geçmeyin. Osmanlı’yı çökerten İngiltere’ydi. Bölgede İsrail’i kurdurtan da, Osmanlı topraklarında Ermenileri kışkırtıp Ermeni isyanları çıkartan da, günümüzde Kürtleri Türkiye’ye karşı kışkırtan da…
Zaman, pek çok kere olduğu gibi bir kere daha, Kürdüyle Türküyle, Alevisiyle Sünnisiyle tam bir birlik ve bütünlük içinde olma zamanıdır…
Yazdıklarım tamamıyla benim şahsî düşüncelerimdir. Hiçbir kurumu, kuruluşu ya da grubu temsil etmiyorum…
Suçlama çok ama çok ağır. Tam da Ortadoğu bir barut fıçısına dönmeye başlarken, bölgesinde lider pozisyonuna gelmiş olan Türkiye’nin ordusuna komutanlık yapmış olan bir emekli asker, dünya kamuoyunun önünde ‘terörist’ olmakla suçlanıyor…
Peki, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk siyasetinde ‘sarsıcı’ etkisi olan bu tutuklama kararı, siyasî bakımdan ne anlama geliyor?
1 Ocak 2012 Pazar günü yayınladığım “Kurşunun nereden geldiğini bulmak” başlıklı yazımda, Avrupa ile Amerika arasında giderek kızışan ölümcül bir savaşa işaret etmiş, bu çerçevede Avrupa’nın Türkiye’ye tuzaklar kurduğunu, Habur olayı, Fransa’nın Ermeni çıkışı ve Uludere olayının, böyle tuzaklar olduğunu ifade etmeye çalışmıştım.
Şimdi, Başbuğ’un tutuklanmasının Avrupa’nın Türkiye’ye karşı yeni bir hamlesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Öyle anlaşılıyor ki Avrupa, bu ölüm kalım mücadelesinde Türkiye’nin etkinliğini ortadan kaldırmak için, Türk Silahlı Kuvvetleri ile AK Parti Hükümeti’nin arasını açmaya çalışıyor. Böylece, orduyu ve hükümeti etkisiz hâle getirip, Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmelere müdahale etmesini engellemek istiyor.
Bu oyunun farkında olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Uludere olayından sonra özellikle Taraf gazetesinin “Devlet halkını bombaladı” manşetinde sembolleşen cepheye karşı “Medyaya rağmen Genelkurmay’a teşekkür ediyorum” diyerek, hem orduya hem de partisine karşı kurulan tuzağı etkisiz hale getirmek istemişti.
Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanması da, Erdoğan’a karşı yeni bir hamle oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu tutuklama kararının hem TSK’ya hem de AK Parti Hükümeti’ne karşı kurulmuş bir tuzak olduğunu biliyordur. Bu durumda, hükümete karşı bir tepki vermeyerek, oyunu bozmaya çalışacaktır. Dikkat ederseniz, bazı hükümet temsilcileri de, tutuklama kararı karşısında duydukları üzüntüyü dile getirerek, bu cepheleşmeye fırsat vermek istemediklerini ortaya koymuşlardır… Bu, çok önemlidir…
Hatırlayınız; 2010 yılının Şubat ayında Balyoz operasyonları sonrasında ordu ile hükümet arasında bir gerilim meydana gelmiş, Çankaya Köşkü’nde gerçekleştirilen 3 saatlik bir zirvenin ardından, yukarıdaki fotoğrafla kamuoyuna birlik mesajı verilmiş ve şu açıklama yapılmıştı:
“Gündemdeki meselelerin anayasal düzen ve kanunlarımız çerçevesinde çözüme kavuşturulacağından vatandaşlarımızın emin olmaları ve bu süreçte kurumlarımızın yıpranmaması için herkesin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiği hususları vurgulanmıştır.”
O günlerdeki ordu-hükümet gerilimi böylece atlatılmıştı… Şimdi aynı gerilim ihtimali tekrar gündemde…
Mesele bir iç politika meselesi değil, tamamen dış politikayla ilgili ve uluslar arası boyutta. Ortadoğu’da sular ısınıyor. Yakında büyük bir coğrafya yangın yerine dönecek. Bölgede Şii-Sünni çatışması ısrarla körükleniyor.
Irak, yeniden kan gölü olmaya başladı bile. Barzani, Kürdistan’ın bağımsızlığını ilân etmeleri ihtimalinden söz etti. Bağımsızlığını ilân ederse, birlikte hareket edebileceği tek ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin karşısında değil yanında yer alması kaçınılmazdır. Bu yakınlaşmayı engellemek için de büyük çaplı provokasyonlar gerçekleştirilecektir. Önümüzdeki günlerde yeniden Barzani’si bol siyasî tartışmalar başlayabilir. Kendilerini ‘milliyetçi’ olarak tanımlayan vatandaşlarımız tuzağa düşmemelidirler…
Önümüzde, çok büyük çaplı küresel operasyonlar var. Bu amansız mücadelede Türkiye’nin kendilerine karşı ABD ile birlikte hareket etmesini istemeyen Avrupa, Türkiye’nin bölgeye müdahale etmesini engellemeye çalışıyor.
Fransa Meclisi, ‘Ermeni soykırımı’ iddiasını reddetmeyi suç sayan kanunu kabul ederek, Arap dünyasına şu mesajı vermek istemişti:
“Bakın Ey Araplar, Türkiye, Türk olmayan herkese düşmandır. Fırsat bulursa soykırım uygular. Türklere güvenmeyin!..”
Uludere’de 35 vatandaşımızın yanlışlıkla bombalanmasını sağlayarak da, şu mesajı vermek istemişti:
“Bakın Ey Araplar, siz, ‘Arap liderler kendi halkına zulmediyor’ deyip Türkiye’den medet umuyorsunuz ama Türkiye kendi halkını bombalıyor. Türkiye’den medet ummayın! Ey Kürtler, siz de giderek Türkiye’ye yakınlaşıyorsunuz ama bakın Türkiye Kürtleri bombalıyor!..”
Başbakan Erdoğan’ın, Taraf’ın “Devlet halkını bombaladı” manşetine neden bu kadar kızdığını, bu açıdan düşündüğümüzde çok daha iyi anlayabiliriz…
Zira Taraf, bununla da yetinmemiş, yanlış istihbaratın MİT’ten geldiğini iddia ederek, içinde bulunduğumuz süreçte giderek güçlenen ve önem kazanan, İsrail’in de fena halde rahatsız olduğu MİT’in yıpranmasına zemin teşkil edebilecek bir tavır sergilemişti. MİT zaten dışarıdan gelen bir saldırı altındaydı ve bir süre önce PKK ile yapılan görüşmenin basına sızdırılması da bu saldırının bir parçasıydı… Onun üstüne gelen bu iddia, MİT’in de hâlâ hedefte olduğunu gösteriyor… Ancak, gerek Başbakan Erdoğan, gerekse MİT Müsteşarı Hakan Fidan, gecikmeden yaptıkları “Uludere’yle ilgili MİT kesinlikle böyle bir istihbarat vermedi” açıklamasıyla, bu saldırıyı da püskürtmeyi başardılar…
Görülüyor ki, Ortadoğu merkezli olarak patlak vermesi beklenen ‘Yeni Dünya Düzeni Savaşı’ öncesi Türkiye’nin bütün kurumları, ustaca planlanmış tuzaklarla ateşe tutuluyor. Türk Silahlı Kuvvetleri de, Hükümet de, MİT de… Bu hâliyle, aslında savaş çoktan başlamış durumda… Türkiye, belki hiçbir dönemde olmadığı kadar bütün devlet kurumlarıyla birlik bütünlük içerisinde olduğu için, bu bütünlüğün bozulması ve Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmelere müdahale edemez hâle gelmesi isteniyor…
Önümüzdeki günlerde, hem ordu ile hükümeti, hem de Kürtlerle ordu ve hükümeti karşı karşıya getirmeye yönelik başka teşebbüslerde bulunulduğunu da görebiliriz.
Bu arada, CHP’deki hareketliliği de gözden kaçırmamak gerekir.
Eski Genel Başkan Baykal, muhalifleri toparlamaya çalışıyor. Anlaşılan, ABD ittifakında yer alan Baykal, Avrupa ittifakında yer alan Kılıçdaroğlu-Bahçeli cephesine karşı Erdoğan’a yardım etmeye hazırlanıyor… Tıpkı, okuduğu şiir yüzünden hapse atılıp siyasî yasaklı olduğu zaman, gerekli Anayasa değişikliğine destek vererek, Erdoğan’ın önce milletvekili, sonra da Başbakan olmasını sağladığı günlerdeki gibi… Oysa, ‘Artık muhtar bile olamaz’ deniyordu… O dönemde Erdoğan’ın imdadına Baykal yetişmişti…
Önümüzdeki dönemde CHP ve MHP’deki gelişmeleri dikkatle takip etmek gerek… Belki liderler politikalarını değiştirecekler, belki de partiler liderlerini… Belki de parti içi ayrışmalar göreceğiz ki, aslında daha şimdiden başlamış durumda…
Olup bitenlere dünya ölçeğinde bakmazsak, sığ bir bakış açısıyla ‘Bu aptal siyasetçiler yine birbirlerine girdiler’ deyip, gerçekte ne olduğunu anlamadan bön bön bakar dururuz… Zaman geyik muhabbeti yapma zamanı değil…
Bana göre saldırı Avrupa’dan geliyor ve bu saldırı aslında Türkiye’nin tamamına karşı bir saldırıdır… Şimdi, şahsî hataları eleştirmekle birlikte, kurumsal olarak hem Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında yer alma vaktidir… Mesele sadece bir ‘demokratikleşme’ meselesi olsaydı, her türlü tartışmayı yapabilirdik; ama şimdi küresel bir saldırıyla karşı karşıyayız…
En büyük temennilerimden birisi, bu süreçte Türkiye’nin İran’la karşı karşıya gelmek zorunda kalmaması… Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da bugünlerde Türkiye’nin İran’la karşı karşıya gelmemesi için çırpınıyor…
Tuzaklarla dolu bir yola giriyoruz. Herkes adımını çok dikkatli atmalı…
İngiliz oyunlarına karşı çok dikkatli olmak gerek. İngiltere deyip geçmeyin. Osmanlı’yı çökerten İngiltere’ydi. Bölgede İsrail’i kurdurtan da, Osmanlı topraklarında Ermenileri kışkırtıp Ermeni isyanları çıkartan da, günümüzde Kürtleri Türkiye’ye karşı kışkırtan da…
Zaman, pek çok kere olduğu gibi bir kere daha, Kürdüyle Türküyle, Alevisiyle Sünnisiyle tam bir birlik ve bütünlük içinde olma zamanıdır…
Yazdıklarım tamamıyla benim şahsî düşüncelerimdir. Hiçbir kurumu, kuruluşu ya da grubu temsil etmiyorum…
10.01.2012
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ