Siyasetçiler pek kabul etmek istemeseler de, Yozgat’ta hemen hemen herkesin ittifak ettiği nadir hususlardan birisi, Yozgat’ın en büyük meselesinin, hızla ve yüksek oranda seyreden göç meselesi olduğudur. Yozgat’ın sürekli dışarıya göç veriyor olmasından kaynaklanan endişeler o kadar yüksek seviyelere ulaştı ki, halk adeta yakın bir gelecekte “haritadan silinme / yok olma korkusu” yaşamaya başladı. Öyle ki, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayınlanan her nüfus raporu, Yozgat’ın korkuyla beklediği verilere dönüştü.
Göç, elbette Türkiye’de sadece Yozgat’a, dünyada da sadece Türkiye’ye mahsus bir durum değil. Türkiye’de 81 ilden 58’i net olarak göç veriyor. Dünya genelinde de kırsal kesimden şehirlere yönelik göç, pek çok ülkenin çözüm bekleyen en önemli sıkıntıları arasında yer alıyor.
Göç gerçeğinin sadece Yozgat’a mahsus bir mesele olmaması, durumun vahametini değiştirmiyor elbette. Herkes biliyor ki Yozgat, hızla göç veriyor.
Merkez ilçe nüfusundaki artış, bir teselli olarak sunulsa da, bu durumun, başka şehirlere göçün bir ön aşaması olduğu gerçeği değişmiyor. Pek çok kişi, başka bir şehre göç etmeden önce, köyünden beldesine, beldesinden ilçesine, ilçesinden merkez ilçeye taşınarak göç merdivenini tırmanıyor ve bir süre sonra da başka bir şehre taşınarak bu tırmanışı sona erdiriyor…
Yozgat’ın sürekli göç vermesinin en büyük sebebi olarak, şehirdeki iş imkânlarının yetersiz oluşu gösteriliyor. Bu, ‘en önemli sebep’ olabilir; ama ben, bunun adeta ‘tek sebep’ olarak gösterilmesinin hem yanlış, hem de mahzurlu olduğunu düşünüyorum.
Çünkü, Yozgat’taki göç oranının ürkütücü yüksekliği nasıl ayyuka çıkmışsa, Yozgat insanının, belki bu şehrin şartlarından çok, adeta bu şehrin insanından kaçtığı gerçeği de ayyuka çıkmış durumda… Bu, hiç şüphesiz bir şehir için ziyadesiyle rencide edici, hatta onur kırıcı bir durum...
Bir şehir düşünün ki, o şehirde yaşayan insanlar, artık birbirleriyle beraber yaşamaya tahammül edemeyecek hâle gelmiş olsunlar… Bunun en basit göstergesi, Yozgat’tan sadece dar gelirli ailelerin değil, ‘hâli vakti yerinde’ olan pek çok ailenin de göç etmiş olması.
Ekonomik sıkıntıları bir kenara bırakınız; sosyal ve kültürel konularda kime dokunsanız bin âh işitiyorsunuz. Gencinden yaşlısına, köylüsünden kentlisine; esnafından memuruna, bürokratından siyasetçisine, işadamından basın mensubuna kadar toplumun farklı kesimleri; şehrin sosyal yapısından, en yaygın ifadesiyle dedikodudan, hasetten, fesattan yaka silkiyor, büyük bir bıkkınlık içerisinde ‘illallah’ diyor… Yozgat insanının önemli bir kısmı, Yozgatlıların en büyük düşmanının yine Yozgatlılar olduğunu; bu şehrin, en büyük zararı yine Yozgatlılardan gördüğünü düşünüyor… Şehirden kaçıp kendini bir büyük şehre atmak için adeta fırsat kolluyor. Anasının, atasının toprağından uzaklaşmanın derin sızısını duysa da, ufuklara bakarak bir Yozgat türküsü tuttursa da, ‘ver elini İstanbul, ver elini Ankara, ver elini İzmir, ver elini…’
Yozgat’ın insanı, ekonomik refaha kavuşunca mı değişir, yoksa insanı değişince mi Yozgat ekonomik refaha kavuşur? Tartışmak gerek…
Bu toprakların ekonomik yapısına kafa yorulduğu kadar, sosyal ve kültürel yapısına da kafa yorulması gerekiyor anlayacağınız.
Yozgat, sosyal bakımdan o kadar vahim bir parçalanmışlık içerisinde ki… Bu öyle Alevi-Sünni, Türk- Kürt ayrışması filan da değil. Doğrudan Yozgatlı ile Yozgatlının ayrışması… Neredeyse kimsenin kimseye güveni kalmamış… Toplumsal kesimler arasındaki rekabet, ‘hayırda-hizmette yarış’ olmanın çok gerisinde, içten içe büyüyen, insanî ve ahlâkî niteliklerini kaybetmeye başlayan bir mücadeleye dönüşüyor…
Bu tür sosyal hastalıkların ne kadarı kapitalizm ve modernizm gibi çağdaş mikroplardan, ne kadarı da yerel mikroplardan kaynaklanmaktadır? Araştırmak gerekir…
Keşke halk arasında giderek artan bu tür rahatsızlıkların sebepleri, kulaktan kulağa fısıldanan tespitler olmaktan kurtarılıp, akademisyenlerimiz tarafından bilimsel çalışmalarla ciddi ve müşahhas verilere dönüştürülse.
Çünkü teşhiste bulunmadan hastalıkları tedavi etmek mümkün değil.
Evet, Yozgat hızla göç veriyor; ama acaba göçün tek sebebi işsizlik, bunun da tek sorumlusu bürokratlar ve siyasetçiler mi?
09.05.2013
Göç, elbette Türkiye’de sadece Yozgat’a, dünyada da sadece Türkiye’ye mahsus bir durum değil. Türkiye’de 81 ilden 58’i net olarak göç veriyor. Dünya genelinde de kırsal kesimden şehirlere yönelik göç, pek çok ülkenin çözüm bekleyen en önemli sıkıntıları arasında yer alıyor.
Göç gerçeğinin sadece Yozgat’a mahsus bir mesele olmaması, durumun vahametini değiştirmiyor elbette. Herkes biliyor ki Yozgat, hızla göç veriyor.
Merkez ilçe nüfusundaki artış, bir teselli olarak sunulsa da, bu durumun, başka şehirlere göçün bir ön aşaması olduğu gerçeği değişmiyor. Pek çok kişi, başka bir şehre göç etmeden önce, köyünden beldesine, beldesinden ilçesine, ilçesinden merkez ilçeye taşınarak göç merdivenini tırmanıyor ve bir süre sonra da başka bir şehre taşınarak bu tırmanışı sona erdiriyor…
Yozgat’ın sürekli göç vermesinin en büyük sebebi olarak, şehirdeki iş imkânlarının yetersiz oluşu gösteriliyor. Bu, ‘en önemli sebep’ olabilir; ama ben, bunun adeta ‘tek sebep’ olarak gösterilmesinin hem yanlış, hem de mahzurlu olduğunu düşünüyorum.
Çünkü, Yozgat’taki göç oranının ürkütücü yüksekliği nasıl ayyuka çıkmışsa, Yozgat insanının, belki bu şehrin şartlarından çok, adeta bu şehrin insanından kaçtığı gerçeği de ayyuka çıkmış durumda… Bu, hiç şüphesiz bir şehir için ziyadesiyle rencide edici, hatta onur kırıcı bir durum...
Bir şehir düşünün ki, o şehirde yaşayan insanlar, artık birbirleriyle beraber yaşamaya tahammül edemeyecek hâle gelmiş olsunlar… Bunun en basit göstergesi, Yozgat’tan sadece dar gelirli ailelerin değil, ‘hâli vakti yerinde’ olan pek çok ailenin de göç etmiş olması.
Ekonomik sıkıntıları bir kenara bırakınız; sosyal ve kültürel konularda kime dokunsanız bin âh işitiyorsunuz. Gencinden yaşlısına, köylüsünden kentlisine; esnafından memuruna, bürokratından siyasetçisine, işadamından basın mensubuna kadar toplumun farklı kesimleri; şehrin sosyal yapısından, en yaygın ifadesiyle dedikodudan, hasetten, fesattan yaka silkiyor, büyük bir bıkkınlık içerisinde ‘illallah’ diyor… Yozgat insanının önemli bir kısmı, Yozgatlıların en büyük düşmanının yine Yozgatlılar olduğunu; bu şehrin, en büyük zararı yine Yozgatlılardan gördüğünü düşünüyor… Şehirden kaçıp kendini bir büyük şehre atmak için adeta fırsat kolluyor. Anasının, atasının toprağından uzaklaşmanın derin sızısını duysa da, ufuklara bakarak bir Yozgat türküsü tuttursa da, ‘ver elini İstanbul, ver elini Ankara, ver elini İzmir, ver elini…’
Yozgat’ın insanı, ekonomik refaha kavuşunca mı değişir, yoksa insanı değişince mi Yozgat ekonomik refaha kavuşur? Tartışmak gerek…
Bu toprakların ekonomik yapısına kafa yorulduğu kadar, sosyal ve kültürel yapısına da kafa yorulması gerekiyor anlayacağınız.
Yozgat, sosyal bakımdan o kadar vahim bir parçalanmışlık içerisinde ki… Bu öyle Alevi-Sünni, Türk- Kürt ayrışması filan da değil. Doğrudan Yozgatlı ile Yozgatlının ayrışması… Neredeyse kimsenin kimseye güveni kalmamış… Toplumsal kesimler arasındaki rekabet, ‘hayırda-hizmette yarış’ olmanın çok gerisinde, içten içe büyüyen, insanî ve ahlâkî niteliklerini kaybetmeye başlayan bir mücadeleye dönüşüyor…
Bu tür sosyal hastalıkların ne kadarı kapitalizm ve modernizm gibi çağdaş mikroplardan, ne kadarı da yerel mikroplardan kaynaklanmaktadır? Araştırmak gerekir…
Keşke halk arasında giderek artan bu tür rahatsızlıkların sebepleri, kulaktan kulağa fısıldanan tespitler olmaktan kurtarılıp, akademisyenlerimiz tarafından bilimsel çalışmalarla ciddi ve müşahhas verilere dönüştürülse.
Çünkü teşhiste bulunmadan hastalıkları tedavi etmek mümkün değil.
Evet, Yozgat hızla göç veriyor; ama acaba göçün tek sebebi işsizlik, bunun da tek sorumlusu bürokratlar ve siyasetçiler mi?
09.05.2013
09.05.2013
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
hasan baycan
11.05.2013 15:29:00ellerine ve yüreğine sağlık yine enteresan bir konuyu irdelemişsiniz.yozgat insanında staretejik miyopluk var gibi geliyor bana uzun yıllardır kendilerine söylenen ve vaadlerinlerin peşinden koştular ama söylenen ve verilen sözlerin araştırmak takip etmek gibi bir olgu geliştirilemedi bu sözü verenler bunu sermaye olarak kulladdılar vede kullanmaya devam edeceklerdir nasıl olsa kımse tarafından sorgulanmayacağınadan eminler bu durumdan dolayı tüm gayretler sonuçsuz kalmaya mahkumdur.örnek mi istiyorsunz STK ların bahseddiğiniz vede yazdığınız konu ile ilgili biraraya gelmek gibi bir tutum sergileyecenini hayel bile edemiyorum.