Terör örgütü PKK'nın, ilk silahlı saldırısını 1984'te gerçekleştirdiğini esas alırsak Türkiye, 32 yıldır terörden dolayı artık tahammül edilmez bir hâle gelen bir mağduriyet yaşıyor. PKK'nın, başlangıçta Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki feodal yapıyı ortadan kaldırmak amacıyla kurdurulduğu ancak daha sonra başka güçlerin kontrolüne girerek bizzat devlete karşı bir baskı aracına dönüştürüldüğü, geçmişte önemli isimler tarafından dile getirilmişti...
Geldiğimiz aşamada ABD, her ne kadar Türkiye'nin "PKK'nın uzantısı" olarak gördüğü PYD/YPG ile Suriye ve Irak'ta açık bir işbirliği içerisindeyse de, uzun zamandan beri Türkiye içerisinde PKK'ya destek vermiyor. PKK, son dönemde belirgin bir şekilde Avrupa Birliği'nden (AB'den) destek ve himaye görüyor.
3 yıldan bu yana zaman zaman bu sayfada dile getirdiğim üzere, aldığı son ismiyle HDP, esasen bir AB partisidir ve PKK'nın siyasî kanadı gibi faaliyet gösterdiği de sır değildir. AK Parti iktidarının son dönemde uyguladığı güvenlik politikası sonucu PKK, Türkiye'deki etkinliğini büyük ölçüde kaybedince, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki Kürt nüfus üzerindeki baskı gücünü kaybetti. Bu baskı, yani ölüm tehdidi büyük ölçüde ortadan kalkınca, HDP de, daha çok korkuya dayalı "halk desteğini" kaybetti. Bu durum, AB'nin Türkiye'deki baskı gücünü kaybetmesi anlamına geliyordu...
Nitekim, HDP'nin siyasî bakımdan da etkisiz hâle getirilmesinin yankısı, AB'den yükseldi... Böyle bir durumda AB, esasen çok daha büyük yaptırımlar uygulamaya teşebbüs edebilirdi; ama AB, eski AB değil. Ortadoğu'da enerji kaynaklarını kaybetmekle karşı karşıya ve Türkiye'nin elinde mülteciler kozu bulunuyor. Üstelik, İngiltere AB'den çekilme kararı almış durumda ve AB ekonomisinde tehlike çanları çalıyor...
Şüphesiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün bunların farkında... AB'nin hangi hamleyi yapıp yapamayacağını biliyor. ABD ile ilişkileri "şimdilik" gergin olsa da, Rusya gibi güçlü bir müttefiki, bütün engelleme çabalarına rağmen yanına almayı başarmış durumda... Bu ittifak, daha da güçleniyor...
CHP de, bir AB darbesiyle gelen Kemal Derviş yönetimiyle birlikte, Almanya merkezli bir AB partisine dönüşmüştü. (Deniz Baykal döneminde ittifakı farklıydı...) CHP, kimliği itibarıyla değil ama yönetimi bakımından hâlihazırda bir AB partisi konumunda olduğu için, HDP'nin etkisiz hâle getirilmesine engel olmaya çalıştı. Ne var ki bu vekâlet savaşında kendisini bir anda "terör örgütüne destek veren parti" durumuna düşmüş buldu... Buradan bir sonuç alamayacağını çok çabuk fark etti ve (kendisi açısından usta bir manevra ile) bu günkü grup toplantısında söylemini büyük ölçüde değiştirdi... Geldiğimiz aşamada CHP, bu satranç oyununa çok kötü başlamış oldu. Bu sürecin sonunda CHP yönetiminin değişmesi ve AB ittifakından uzaklaştırılması kuvvetle muhtemeldir. Tabii, Hillary Clinton'un ABD başkanı seçilip, AB ile birlikte CHP'ye özel ve olağanüstü bir destek vermediği müddetçe... CHP, böyle olağanüstü bir destek bulabilir mi? Mümkün ama bu pek de kolay gözükmüyor... Bir süre sonra CHP, Baykal çizgisine dönmek zorunda kalabilir... Bu, Erdoğan iktidarını da memnun edecektir, Rusya'yı da; zira Baykal da Erdoğan ve Putin gibi küresel sermaye karşıtı blokta yer almaktadır...
Mevcut durum, ABD başkanlık seçiminden etkilenecektir... Büyük satranç oyunu, ABD başkanlık seçiminin hemen ardından yeni bir boyut kazanacak ve daha da kızışacaktır. Clinton'un başkan seçilmesi hâlinde karşılaşacağımız ilk tablo, ABD'nin Türkiye'yi yeniden kendi yanına almaya, Rusya'nın da buna engel olmaya çalıştığı çekişmeli bir tablo olacaktır. Yani bir kolumuzdan ABD, diğer kolumuzdan da Rusya çekiştirecek ve her ikisi de bize, "Sen onunla değil, benimle ittifak hâlinde olmalısın" diyecek...
Böyle bir ortamda MHP'nin takınacağı siyasî tavır, daha da önem kazanacaktır. MHP konusunu daha sonra konuşalım...
8.11.2016
Geldiğimiz aşamada ABD, her ne kadar Türkiye'nin "PKK'nın uzantısı" olarak gördüğü PYD/YPG ile Suriye ve Irak'ta açık bir işbirliği içerisindeyse de, uzun zamandan beri Türkiye içerisinde PKK'ya destek vermiyor. PKK, son dönemde belirgin bir şekilde Avrupa Birliği'nden (AB'den) destek ve himaye görüyor.
3 yıldan bu yana zaman zaman bu sayfada dile getirdiğim üzere, aldığı son ismiyle HDP, esasen bir AB partisidir ve PKK'nın siyasî kanadı gibi faaliyet gösterdiği de sır değildir. AK Parti iktidarının son dönemde uyguladığı güvenlik politikası sonucu PKK, Türkiye'deki etkinliğini büyük ölçüde kaybedince, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki Kürt nüfus üzerindeki baskı gücünü kaybetti. Bu baskı, yani ölüm tehdidi büyük ölçüde ortadan kalkınca, HDP de, daha çok korkuya dayalı "halk desteğini" kaybetti. Bu durum, AB'nin Türkiye'deki baskı gücünü kaybetmesi anlamına geliyordu...
Nitekim, HDP'nin siyasî bakımdan da etkisiz hâle getirilmesinin yankısı, AB'den yükseldi... Böyle bir durumda AB, esasen çok daha büyük yaptırımlar uygulamaya teşebbüs edebilirdi; ama AB, eski AB değil. Ortadoğu'da enerji kaynaklarını kaybetmekle karşı karşıya ve Türkiye'nin elinde mülteciler kozu bulunuyor. Üstelik, İngiltere AB'den çekilme kararı almış durumda ve AB ekonomisinde tehlike çanları çalıyor...
Şüphesiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün bunların farkında... AB'nin hangi hamleyi yapıp yapamayacağını biliyor. ABD ile ilişkileri "şimdilik" gergin olsa da, Rusya gibi güçlü bir müttefiki, bütün engelleme çabalarına rağmen yanına almayı başarmış durumda... Bu ittifak, daha da güçleniyor...
CHP de, bir AB darbesiyle gelen Kemal Derviş yönetimiyle birlikte, Almanya merkezli bir AB partisine dönüşmüştü. (Deniz Baykal döneminde ittifakı farklıydı...) CHP, kimliği itibarıyla değil ama yönetimi bakımından hâlihazırda bir AB partisi konumunda olduğu için, HDP'nin etkisiz hâle getirilmesine engel olmaya çalıştı. Ne var ki bu vekâlet savaşında kendisini bir anda "terör örgütüne destek veren parti" durumuna düşmüş buldu... Buradan bir sonuç alamayacağını çok çabuk fark etti ve (kendisi açısından usta bir manevra ile) bu günkü grup toplantısında söylemini büyük ölçüde değiştirdi... Geldiğimiz aşamada CHP, bu satranç oyununa çok kötü başlamış oldu. Bu sürecin sonunda CHP yönetiminin değişmesi ve AB ittifakından uzaklaştırılması kuvvetle muhtemeldir. Tabii, Hillary Clinton'un ABD başkanı seçilip, AB ile birlikte CHP'ye özel ve olağanüstü bir destek vermediği müddetçe... CHP, böyle olağanüstü bir destek bulabilir mi? Mümkün ama bu pek de kolay gözükmüyor... Bir süre sonra CHP, Baykal çizgisine dönmek zorunda kalabilir... Bu, Erdoğan iktidarını da memnun edecektir, Rusya'yı da; zira Baykal da Erdoğan ve Putin gibi küresel sermaye karşıtı blokta yer almaktadır...
Mevcut durum, ABD başkanlık seçiminden etkilenecektir... Büyük satranç oyunu, ABD başkanlık seçiminin hemen ardından yeni bir boyut kazanacak ve daha da kızışacaktır. Clinton'un başkan seçilmesi hâlinde karşılaşacağımız ilk tablo, ABD'nin Türkiye'yi yeniden kendi yanına almaya, Rusya'nın da buna engel olmaya çalıştığı çekişmeli bir tablo olacaktır. Yani bir kolumuzdan ABD, diğer kolumuzdan da Rusya çekiştirecek ve her ikisi de bize, "Sen onunla değil, benimle ittifak hâlinde olmalısın" diyecek...
Böyle bir ortamda MHP'nin takınacağı siyasî tavır, daha da önem kazanacaktır. MHP konusunu daha sonra konuşalım...
8.11.2016
10.11.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ