Yozgat’ta sivil toplum kuruluşlarının pek çoğu derin bir uyku içerisinde olduğu için, ‘hesap sorma’ mekanizması da çoğu zaman işlemiyor. Çünkü bu sivil toplum kuruluşları, kamu adına, yani halk adına ‘sivil denetim’ yapma sorumluluğunda olduklarını hatırlamıyorlar bile. Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Yozgat’ta, resmî ya da sivil kurum ve kuruluşların hatalarından, ihmallerinden kaynaklanan ölümler, yaralanmalar meydana geliyor ama hiçbir sivil toplum kuruluşu çıkıp halk adına bunun hesabını sormuyor. Varoluş sebebi olan sivil denetimi gerçekleştirmeyi hiç ama hiç düşünmüyorlar. Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Yağmur yağar, duvar park hâlindeki otomobillerin üzerine devrilir, araçlar hasar görür; ilgili meslek odası çıkıp da, “Bu duvar nasıl yapılmış ki, bir yağmurda devriliverdi?” diye sorma / araştırma zahmetine bile girmez. Bir tüketici hakları derneği, devrilen duvardan zarar gören otomobillerin sahiplerinin, zararlarının tazmini için dava açabileceklerini söylemez. Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Küçücük çocuklar gölette can verirler; hiçbir sivil toplum kuruluşu çıkıp da, tedbir alması gereken kurumların tedbir alıp almadıklarını, çocukların ölümünde herhangi bir kurumun ihmali olup olmadığını soruşturmaz. Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Yerel basında, “kendiliğinden patladığı iddia edilen hava yastığı sebebiyle bir otomobilin hurdaya döndüğü, araç sahibinin de yaralandığı” haberi yayınlanır; ama hiçbir tüketici hakları derneği çıkıp da bunun hesabının sorulabileceğine dair vatandaşta tüketici bilincini güçlendirecek, emsal teşkil edecek tek bir cümle dahi söylemez. Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Çünkü Yozgat’ta insan hayatının hiçbir değeri yoktur. Ölen ölür, kalan sağlar da kendi hâline bırakılır. Yerel basın ise, bütün muhalefet anlayışını ‘siyasî muhalefet’ üzerine inşa ettiği için, insan hakları, halk sağlığı, tüketici hakları gibi modern toplumların hassasiyet gösterdiği konularda halk adına hesap sormaya pek tevessül etmez… Bu tür konulara genellikle ‘üçüncü sayfa asayiş haberleri’ gözüyle bakar, üzerinde durmaz… Oysa siyasetin de esas amacı, insanlara daha yaşanılır bir dünya oluşturmak, insanların gündelik hayatlarına dair sıkıntılarını çözmektir… Siyaset, bütün unsurlarıyla hayatın her alanını kapsar. Siyaset, Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’nun, Bahçeli’nin polemiklerinden ibaret değildir.
Hukukçular, böyle durumda vatandaşların haklarını nasıl arayacaklarına dair yerel basına ya da ajans muhabirlerine iki çift laf edip de halka yol göstermeyi neden hiç denemezler?
Ekim ayının başında Akdağmadeni’de meydana gelen ve Allah’tan can kaybı ya da sakatlanma ile sonuçlanmayan kazayı duymuşsunuzdur.
16 yaşındaki bir lise öğrencisi, arkadaşları ile birlikte kaldırımda otururken, yanlarında duran kamyonun kasasındaki iş makinesinin kepçesi önce yere düşüyor, sonra da sekerek öğrencinin üzerine… Lütfen dikkat buyurunuz, küçük bir şeyden değil, kamyondaki koskoca bir iş makinesinin 16 yaşındaki bir gencin üzerine düşen düşen koskoca kepçesinden söz ediyoruz…
Şimdi, ‘görünmez kaza işte’ deyip geçecek miyiz?
O gün o kepçe o kamyondan neden düştü? Her şey normal olsaydı, iş makinesinin kepçesi o kamyondan düşer miydi? Belli ki, birilerinin hatası, kusuru, ihmali, tedbirsizliği söz konusu… O gün orada sizin evlâdınız da olabilirdi. Veya, aynı durum sizin bulunduğunuz ilçede, sizin de başınıza gelebilirdi…
Doğrusu merak ediyorum; daha önceki yüzlerce benzeri gibi bu kaza, hiçbir meslek odasının ilgi ve sorumluluk alanına girmiyor mu? Bu kazanın ilgilendirdiği hiçbir insan hakları kuruluşu, ya da ‘halk adına sivil denetim’ yapan, soran, soruşturan, sorgulayan, hesap soran hiçbir sivil toplum kuruluşu yok mu?
Yozgat’ta kaç kere gıda zehirlenmeleri oldu… Küçücük öğrenciler, mide bulantıları, baş dönmeleri, karın ağrıları içinde hastanelere kaldırıldılar… Anneleri, o saf köylü kadınları, telâş ve endişe içinde, dizlerine vura vura hastanelere koştular… Her olay sonrasında idarî soruşturma başlatıldığı söylenmişti. Peki ne oldu o soruşturmalar? Sorumlular cezalandırıldı mı?
Yozgat’ta vatandaşlar, resmî ve sivil birtakım kurum, kuruluş ya da kişilerin kusurları, ihmalleri, tedbirsizlikleri yüzünden yaralanıyorlar, ölüyorlar, maddî zarara uğruyorlar. Ama sivil toplum kuruluşlarından en küçük bir ses çıkmıyor, vatandaşa da yol göstermiyorlar… Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Ben, ‘her kaza sonrası bir günah keçisi bulup, onu Saat Kulesi’nin önünde ipe çekerek sallandıralım’ demiyorum elbette… Ama insaf yahu! Vatandaşın hayatına malolan, en azından maddî zarara uğratan bunca kaza / bunca olay meydana geliyor da hiç kimse en küçük bir cezaya çarptırılmıyorsa, hiç kimseden hiçbir şeyin hesabı sorulmuyor demektir…
Soruluyor ve cezalandırılıyor da basında yer almıyorsa, yine büyük bir eksiklik var demektir… Bunları vatandaş bilsin, öğrensin ki, sorumsuzca davrananlar, görevlerini ihmal edenler de benzer durumlarda cezalandırılacaklarını bilsinler ve bu onlar için caydırıcı olsun; onları daha dikkatli, daha sorumlu davranmaya sevk etsin…
Benzer kaza haberlerinin sonunda hep şu cümleyi okuruz: “Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.” Fakat, o soruşturmaların nasıl sonuçlandığını, sorumluların cezalandırılıp cezalandırılmadığını asla öğrenemeyiz…
Sivil toplum kuruluşları ‘halk adına sivil denetim’ yapmazlarsa, hep ilkel bir toplum olarak kalmaya mahkûm oluruz. İlkel bir toplumda sivil toplum kuruluşları da yaşayamaz… Halkı düşünmüyorsanız, bari kendinizi düşünün. Her geçen gün biraz daha tükeniyorsunuz ve bunun farkında bile değilsiniz…
11.10.2010
Yozgat’ta, resmî ya da sivil kurum ve kuruluşların hatalarından, ihmallerinden kaynaklanan ölümler, yaralanmalar meydana geliyor ama hiçbir sivil toplum kuruluşu çıkıp halk adına bunun hesabını sormuyor. Varoluş sebebi olan sivil denetimi gerçekleştirmeyi hiç ama hiç düşünmüyorlar. Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Yağmur yağar, duvar park hâlindeki otomobillerin üzerine devrilir, araçlar hasar görür; ilgili meslek odası çıkıp da, “Bu duvar nasıl yapılmış ki, bir yağmurda devriliverdi?” diye sorma / araştırma zahmetine bile girmez. Bir tüketici hakları derneği, devrilen duvardan zarar gören otomobillerin sahiplerinin, zararlarının tazmini için dava açabileceklerini söylemez. Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Küçücük çocuklar gölette can verirler; hiçbir sivil toplum kuruluşu çıkıp da, tedbir alması gereken kurumların tedbir alıp almadıklarını, çocukların ölümünde herhangi bir kurumun ihmali olup olmadığını soruşturmaz. Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Yerel basında, “kendiliğinden patladığı iddia edilen hava yastığı sebebiyle bir otomobilin hurdaya döndüğü, araç sahibinin de yaralandığı” haberi yayınlanır; ama hiçbir tüketici hakları derneği çıkıp da bunun hesabının sorulabileceğine dair vatandaşta tüketici bilincini güçlendirecek, emsal teşkil edecek tek bir cümle dahi söylemez. Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Çünkü Yozgat’ta insan hayatının hiçbir değeri yoktur. Ölen ölür, kalan sağlar da kendi hâline bırakılır. Yerel basın ise, bütün muhalefet anlayışını ‘siyasî muhalefet’ üzerine inşa ettiği için, insan hakları, halk sağlığı, tüketici hakları gibi modern toplumların hassasiyet gösterdiği konularda halk adına hesap sormaya pek tevessül etmez… Bu tür konulara genellikle ‘üçüncü sayfa asayiş haberleri’ gözüyle bakar, üzerinde durmaz… Oysa siyasetin de esas amacı, insanlara daha yaşanılır bir dünya oluşturmak, insanların gündelik hayatlarına dair sıkıntılarını çözmektir… Siyaset, bütün unsurlarıyla hayatın her alanını kapsar. Siyaset, Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’nun, Bahçeli’nin polemiklerinden ibaret değildir.
Hukukçular, böyle durumda vatandaşların haklarını nasıl arayacaklarına dair yerel basına ya da ajans muhabirlerine iki çift laf edip de halka yol göstermeyi neden hiç denemezler?
Ekim ayının başında Akdağmadeni’de meydana gelen ve Allah’tan can kaybı ya da sakatlanma ile sonuçlanmayan kazayı duymuşsunuzdur.
16 yaşındaki bir lise öğrencisi, arkadaşları ile birlikte kaldırımda otururken, yanlarında duran kamyonun kasasındaki iş makinesinin kepçesi önce yere düşüyor, sonra da sekerek öğrencinin üzerine… Lütfen dikkat buyurunuz, küçük bir şeyden değil, kamyondaki koskoca bir iş makinesinin 16 yaşındaki bir gencin üzerine düşen düşen koskoca kepçesinden söz ediyoruz…
Şimdi, ‘görünmez kaza işte’ deyip geçecek miyiz?
O gün o kepçe o kamyondan neden düştü? Her şey normal olsaydı, iş makinesinin kepçesi o kamyondan düşer miydi? Belli ki, birilerinin hatası, kusuru, ihmali, tedbirsizliği söz konusu… O gün orada sizin evlâdınız da olabilirdi. Veya, aynı durum sizin bulunduğunuz ilçede, sizin de başınıza gelebilirdi…
Doğrusu merak ediyorum; daha önceki yüzlerce benzeri gibi bu kaza, hiçbir meslek odasının ilgi ve sorumluluk alanına girmiyor mu? Bu kazanın ilgilendirdiği hiçbir insan hakları kuruluşu, ya da ‘halk adına sivil denetim’ yapan, soran, soruşturan, sorgulayan, hesap soran hiçbir sivil toplum kuruluşu yok mu?
Yozgat’ta kaç kere gıda zehirlenmeleri oldu… Küçücük öğrenciler, mide bulantıları, baş dönmeleri, karın ağrıları içinde hastanelere kaldırıldılar… Anneleri, o saf köylü kadınları, telâş ve endişe içinde, dizlerine vura vura hastanelere koştular… Her olay sonrasında idarî soruşturma başlatıldığı söylenmişti. Peki ne oldu o soruşturmalar? Sorumlular cezalandırıldı mı?
Yozgat’ta vatandaşlar, resmî ve sivil birtakım kurum, kuruluş ya da kişilerin kusurları, ihmalleri, tedbirsizlikleri yüzünden yaralanıyorlar, ölüyorlar, maddî zarara uğruyorlar. Ama sivil toplum kuruluşlarından en küçük bir ses çıkmıyor, vatandaşa da yol göstermiyorlar… Çünkü, halk onların umurunda bile değil…
Ben, ‘her kaza sonrası bir günah keçisi bulup, onu Saat Kulesi’nin önünde ipe çekerek sallandıralım’ demiyorum elbette… Ama insaf yahu! Vatandaşın hayatına malolan, en azından maddî zarara uğratan bunca kaza / bunca olay meydana geliyor da hiç kimse en küçük bir cezaya çarptırılmıyorsa, hiç kimseden hiçbir şeyin hesabı sorulmuyor demektir…
Soruluyor ve cezalandırılıyor da basında yer almıyorsa, yine büyük bir eksiklik var demektir… Bunları vatandaş bilsin, öğrensin ki, sorumsuzca davrananlar, görevlerini ihmal edenler de benzer durumlarda cezalandırılacaklarını bilsinler ve bu onlar için caydırıcı olsun; onları daha dikkatli, daha sorumlu davranmaya sevk etsin…
Benzer kaza haberlerinin sonunda hep şu cümleyi okuruz: “Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.” Fakat, o soruşturmaların nasıl sonuçlandığını, sorumluların cezalandırılıp cezalandırılmadığını asla öğrenemeyiz…
Sivil toplum kuruluşları ‘halk adına sivil denetim’ yapmazlarsa, hep ilkel bir toplum olarak kalmaya mahkûm oluruz. İlkel bir toplumda sivil toplum kuruluşları da yaşayamaz… Halkı düşünmüyorsanız, bari kendinizi düşünün. Her geçen gün biraz daha tükeniyorsunuz ve bunun farkında bile değilsiniz…
11.10.2010
11.10.2010
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
latif
24.10.2010 10:50:00Bu bizim yozgatlıyı maalesef kendi şahsi meselesinden başka bi şey enterese etmiyo ki,kepçenin hesabını sorsunlar.Yozgatlının üzerindeki ölü toprağını hiç kimse atamaz.tepkisiz yozgatlının içinden de hesap soracak birileri hiç çıkmaz..malümatınız ola. siz de olmasanız bunları yazacak adam da kalmadı yozgatta.teşekkür ve hürmetlerimle...
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
12.10.2010 23:06:00Sayın Surur Bey,evet yalnız Yozgat'ta değil İstanbul,Ankara,İzmir,tüm yurtta sivil toplum örgütleri derin bir suskunluk ve hatta sizinde buyurduğunuz gibi uyku halindeler.Yaşanan olumsuzluklara karşı bırakın bir eylemle tepki göstermeyi olayı kınayan bir demeç bile vermeye üşenir hale geldiler veya getirildiler.Buna bir de bizlere öğretilen tevekkül ile yaşama felsefesini eklersek ortaya çıkan manzara bu oluyor maalesef.İstanbuldan saygılarımı sunuyorum.