Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”inden ve Ahmet Turan Alkan’ın “Altıncı Şehir”inden sonra Yozgat kaçıncı şehir olur bilemem. Ama kuvvetle inanıyorum ki, bizzat kendi insanı tarafından yalnızlığa terk edilen bu yetim, bu öksüz şehir, şehirler serisi içinde yer almayı fazlasıyla hak ediyor.
Artık Yozgat’a eskisinden çok daha fazla kızıyor ve aynı zamanda bu şehri artık eskisinden çok daha fazla seviyorum… Selâm sana Yozgat; Yozgat, selâm sana…
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yıllardır edebiyatçıların övgüyle bahsedip atıfta bulunduğu, dillerden düşmeyen “Beş Şehir” kitabını bilirsiniz. Kitapta, Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul, yüksek seviyeli edebî bir dille anlatılır. Fakat, bu şehirler sadece mimarî yapıları gibi maddî varlıklarıyla değil, şehrin ruhuyla birlikte anlatılır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Önsöz’ünde kitabını şöyle tanımlar:
“Beş Şehir’in asıl konusu, hayatımızda asıl kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile, yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir. Bu itibarla, onların arkasında kendi insanımızı ve hayatımızı, vatanın manevî çehresi olan kültürümüzü görmek daha doğru olur. (…) Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her an hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz.”
Sonra, gerçek bir Sivas sevdalısı olan Ahmet Turan Alkan çıktı ve “Altıncı Şehir” adını verdiği kitabında Sivas’ı anlattı. Hem de ne anlatış. Tek kelimeyle muhteşem. “Altıncı Şehir”de, sadece Sivas’ı okuyup sevmekle kalmaz, aslında Sivas’ın şahsında bütün bir Orta Anadolu’yu tanır ve seversiniz. Yazarın sevgisi o kadar sahici ve o kadar samimidir ki, satırlara yansıyan o samimiyet, şehrin ruhunu sevdirir size. Zaten Ahmet Turan Alkan’ın, Orta Anadolu insanının genel özelliklerini özetlediği kısmı okuduğunuzda, ‘Ben şuralıyım, ben buralıyım’ demeyi bir kenara bırakıp, ‘Ben Anadoluyum’ diyen bir aşkın içine düşüverirsiniz.
Ahmet Turan Alkan, “Altıncı Şehir”i kaleme alışını “Şehrin Önsözü”nde şöyle anlatıyor:
“Yıllar önce okuduğum iki kitaptan bahsetmek istiyorum: İlki, bir şehrin ancak bu kadar güzel anlatılabileceği, kadr-ü kıymeti bilinmemiş bir eserdi: Mitat Enç’in “Uzun Çarşının Uluları”. Işığı perdelenmiş bir zihnin, kendi mazisine düşürdüğü sihirli bir ışık demetiydi “Uzun Çarşının Uluları”. Hasetle okuduğum ve yazarını kıskandığım ikinci kitaptı. Anteb’i anlatıyordu ve bir daha hiçbir kalem, Anteb’i Mitat Enç gibi anlatamayacaktı. Öteki kitap ise Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”idir. İstanbul, Konya, Erzurum, Bursa ve Ankara’nın anlatıldığı bu kitabı bitirdikten sonra bir eksiklik hissine kapılmıştım, belki bir nevi kıskançlık ya da temenni; Sivas yoktu! Tanpınar’ı şehir şehir gezdiren Maarif Vekâletine intizar ettim; Tanpınar’ı bir seneliğine olsun Sivas’a tayin edemez miydi? Yapacak bir şey yoktu, Tanpınar, “Beş Şehir”de kalmış, belki onun eksik bıraktığını yapabilecek olan bir başkaları, meselâ bir Nejdet Sançar, bir Fazıl Hüsnü Dağlarca, bir Ahmet Kutsi Tecer de Sivas’ı yazmamışlardı. Birkaç şiir, birkaç makale.. o kadar! Oysa Sivas, o kadarla bitmiyordu. “Altıncı Şehir”i yazmayı o zaman ahdettim ve bugün, o ahdimi yerine getiriyorum.”
Ahmet Turan Alkan, kitabının sonundaki “Altıncı Şehre Epilog” başlıklı yazısında da, “Ve şimdi ‘Yedinci Şehir’in zamanıdır” diyor ve şunları yazıyor:
“Her şeye rağmen “Altıncı Şehir” bir vedâ kasidesi, bir mersiye anlamı taşımıyor; hele nostalji hiç değil. Bize, kaybettiklerimizi hayırla yâd etmemiz emrolunmuştur; “Üzküru mevtâküm bi’l hayr” denilmiştir. “Altıncı Şehir”, şüphesiz tamamını değil ama bir kısmını sevgiyle kucaklamağa çalıştığımız, artık mevcud olmayan bir ayrıntılar yumağı.. Önemli ayrıntılar bunlar, medeniyeti inşa eden ayrıntılar…
Tüketti sanma hezâran hikâyet-i aşkı
O kıssadan dahi söylenmedik neler kaldı.”
Alkan’ın “Ve şimdi ‘Yedinci Şehir’in zamanıdır” çağrısını, hemşehrisi Özkan Yalçın yerine getirmiş. “Yedinci Şehir”de, ömrünün son on yılını geçirdiği Amasya’yı anlatmış. “Yedinci Şehir”i henüz okumadım, ilk fırsatta alıp okuyacağım.
Şimdi bütün bunları yazmak neden icab etti? Çünkü, Yozgatlı hikâye ve roman yazarı, şair, ressam ve gazeteci Abbas Sayar’ın “Yozgat var, Yozgatlı Yok” isimli kitabını okudum ve Necip Fazıl’ın tabiriyle, ‘çarpıldım, sendeledim’…
“Yozgat Var, Yozgatlı Yok” kitabını, yayınlandıktan hemen sonra okumak istemiştim. Fakat, sorduğum kitapçılarda bulamamıştım. Mazeret sayılır mı bilmem ama, İstanbul’da sabahın altısında başlayıp akşamın ilerleyen saatlerine kadar devam eden iş temposu içerisinde, Üsküdar’da, Kadıköy’de, Beyoğlu’da, Taksim’de sorduğum kitapçılarda bu kitabı bulamamış, Ötüken yayınevine gitme fırsatını da bir türlü yakalayamamıştım. Çalıştığım kurum tarafından TÜYAP Kitap Fuarı’nda görevlendirilmiş olmak, kitaba sahib olmama vesile oldu. Bir ara Ötüken standına gittim, oldukça kalabalık olan fuarın uğultusu içerisinde sessizce kitapları karıştıran okuyucuların arasına daldım ve stand görevlilerinden birine seslendim:
“Abbas Sayar… Yozgat Var, Yozgatlı Yok’…
Sesim biraz yüksek perdeden çıkmış olmalı ki, etraftakiler, kalabalığın içinde beklenmedik bir anda yasadışı bir slogan atmışım gibi dönüp bana baktılar… Stand görevlisi ise, kitabın ismini açıktan telâffuz ederek, yüzlerce kitabın arasında yerini bulmakta hiç zorlanmadan bir çırpıda uzanıp kitabı çıkardı ve bana uzattı. ‘Oh be, nihayet!’ dedim içimden. Nihayet aradığım kitaba kavuşmuştum.
Kitabı okumak beni alt üst etti desem, abartmış olmam. “Yozgat Var Yozgatlı Yok” kitabı, adı konmamış bir “Sekizinci Şehir” adayı olarak da kabul edilebilir. Belki, “Sekizinci Şehir” için bir girizgâh. Aşkla, samimiyetle açılmış bir girizgâh. Başka bir kitapta kolay kolay bulamayacağınız kıymette bilgiler, tespitler, tasvirler… Yozgat’a dair pek çok soruya cevap teşkil eden, bir o kadarı için de son derece önemli ipuçları veren muhteşem bir kaynak.
Kitap aynı zamanda, “Yozgat” gazetesinin sahibi, değerli gazeteci, muhterem Osman Hakan Kiracı’ya minnetdâr olmak için de yeterli bir sebep. Çünkü, Abbas Sayar’ın bu kitabındaki yazılar, yıllar önce ilk kez Yozgat gazetesinde tefrika edilmiş olan yazılardan oluşuyor. O yazıları yazması için Abbas Sayar’a teklifte bulunan da, o yazılar tefrika edilmeye başlandıktan sonra kendisini teşvik eden de Osman Hakan Kiracı olmuş. Dahası, Yozgat’ın tarihî, sosyal, kültürel, ekonomik ve folklorik özellikleri bakımından son derece önemli bilgileri ihtiva eden bu yazıların daha sonra bir kitaba dönüşmesi de, Osman Hakan Kiracı’nın gösterdiği hassasiyet sayesinde olmuş. Bu, hem kitabın önsözünde merhum Abbas Sayar’ın hayattaki oğlu Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar tarafından, hem de yazılarında Abbas Sayar’ın bizzat kendisi tarafından kısaca anlatılıyor.
Kitabın daha ilk sayfalarını okuduğumda bile o kadar heyecanlandım ki, heyecanımı paylaşmak için Osman Hakan Kiracı’ya telefon ettim. Ben telefonda kitabın beni heyecanlandıran taraflarını anlatırken, o sessizce beni dinledi ve sözlerim bitince tebessüm eden sakin bir ses tonuyla bana şu tavsiyede bulundu:
“Önce kitabın tamamını oku. Bitirince bir daha oku, sonra bir daha, daha sonra bir daha… Her okuduğunda yeni şeyler keşfedeceksin…”
Sonra, telefonda 1 saate yakın bir süre Yozgat üzerine sohbet ettik… Osman Hakan Kiracı ile Yozgat’ı konuşmanın çok özel bir keyfi vardır…
Öyle gözüküyor ki, bu kitap benim Yozgat’a olan ilgim bakımından bir dönüm noktası olacak. Önümüzdeki günlerde, bu kitaptan sık sık iktibaslar yapacak, haberler ve yazılar yazacağım. Muhtemelen, Abbas Sayar’ın anlattıklarından uzun köprüler kurup, vefasızlığın kararttığı Yozgat tarihine sizlerle birlikte heyecan dolu yolculuklara çıkacağız. Kimi zaman kesif bir hüzün içinde, kimi zaman da isyan dolu öfke patlamalarıyla…
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”inden ve Ahmet Turan Alkan’ın “Altıncı Şehir”inden sonra Yozgat kaçıncı şehir olur bilemem. Ama kuvvetle inanıyorum ki, bizzat kendi insanı tarafından yalnızlığa terk edilen bu yetim, bu öksüz şehir, şehirler serisi içinde yer almayı fazlasıyla hak ediyor.
Artık Yozgat’a eskisinden çok daha fazla kızıyor ve aynı zamanda bu şehri artık eskisinden çok daha fazla seviyorum…
Abbas Sayar’ın “Yozgat Var Yozgatlı Yok” isimli kitabını mutlaka ama mutlaka alın ve okuyun. Okuduğunuzda, Abbas Sayar’ın, kitabına neden bu ismi koyduğunu da tarifsiz bir hüzünle, içiniz burkularak anlayacaksınız...
Yazacak, konuşacak ne çok şey var…
Selâm sana Yozgat;
Yozgat, selâm sana…
13.11.2010
Artık Yozgat’a eskisinden çok daha fazla kızıyor ve aynı zamanda bu şehri artık eskisinden çok daha fazla seviyorum… Selâm sana Yozgat; Yozgat, selâm sana…
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yıllardır edebiyatçıların övgüyle bahsedip atıfta bulunduğu, dillerden düşmeyen “Beş Şehir” kitabını bilirsiniz. Kitapta, Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul, yüksek seviyeli edebî bir dille anlatılır. Fakat, bu şehirler sadece mimarî yapıları gibi maddî varlıklarıyla değil, şehrin ruhuyla birlikte anlatılır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Önsöz’ünde kitabını şöyle tanımlar:
“Beş Şehir’in asıl konusu, hayatımızda asıl kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile, yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir. Bu itibarla, onların arkasında kendi insanımızı ve hayatımızı, vatanın manevî çehresi olan kültürümüzü görmek daha doğru olur. (…) Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her an hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz.”
Sonra, gerçek bir Sivas sevdalısı olan Ahmet Turan Alkan çıktı ve “Altıncı Şehir” adını verdiği kitabında Sivas’ı anlattı. Hem de ne anlatış. Tek kelimeyle muhteşem. “Altıncı Şehir”de, sadece Sivas’ı okuyup sevmekle kalmaz, aslında Sivas’ın şahsında bütün bir Orta Anadolu’yu tanır ve seversiniz. Yazarın sevgisi o kadar sahici ve o kadar samimidir ki, satırlara yansıyan o samimiyet, şehrin ruhunu sevdirir size. Zaten Ahmet Turan Alkan’ın, Orta Anadolu insanının genel özelliklerini özetlediği kısmı okuduğunuzda, ‘Ben şuralıyım, ben buralıyım’ demeyi bir kenara bırakıp, ‘Ben Anadoluyum’ diyen bir aşkın içine düşüverirsiniz.
Ahmet Turan Alkan, “Altıncı Şehir”i kaleme alışını “Şehrin Önsözü”nde şöyle anlatıyor:
“Yıllar önce okuduğum iki kitaptan bahsetmek istiyorum: İlki, bir şehrin ancak bu kadar güzel anlatılabileceği, kadr-ü kıymeti bilinmemiş bir eserdi: Mitat Enç’in “Uzun Çarşının Uluları”. Işığı perdelenmiş bir zihnin, kendi mazisine düşürdüğü sihirli bir ışık demetiydi “Uzun Çarşının Uluları”. Hasetle okuduğum ve yazarını kıskandığım ikinci kitaptı. Anteb’i anlatıyordu ve bir daha hiçbir kalem, Anteb’i Mitat Enç gibi anlatamayacaktı. Öteki kitap ise Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”idir. İstanbul, Konya, Erzurum, Bursa ve Ankara’nın anlatıldığı bu kitabı bitirdikten sonra bir eksiklik hissine kapılmıştım, belki bir nevi kıskançlık ya da temenni; Sivas yoktu! Tanpınar’ı şehir şehir gezdiren Maarif Vekâletine intizar ettim; Tanpınar’ı bir seneliğine olsun Sivas’a tayin edemez miydi? Yapacak bir şey yoktu, Tanpınar, “Beş Şehir”de kalmış, belki onun eksik bıraktığını yapabilecek olan bir başkaları, meselâ bir Nejdet Sançar, bir Fazıl Hüsnü Dağlarca, bir Ahmet Kutsi Tecer de Sivas’ı yazmamışlardı. Birkaç şiir, birkaç makale.. o kadar! Oysa Sivas, o kadarla bitmiyordu. “Altıncı Şehir”i yazmayı o zaman ahdettim ve bugün, o ahdimi yerine getiriyorum.”
Ahmet Turan Alkan, kitabının sonundaki “Altıncı Şehre Epilog” başlıklı yazısında da, “Ve şimdi ‘Yedinci Şehir’in zamanıdır” diyor ve şunları yazıyor:
“Her şeye rağmen “Altıncı Şehir” bir vedâ kasidesi, bir mersiye anlamı taşımıyor; hele nostalji hiç değil. Bize, kaybettiklerimizi hayırla yâd etmemiz emrolunmuştur; “Üzküru mevtâküm bi’l hayr” denilmiştir. “Altıncı Şehir”, şüphesiz tamamını değil ama bir kısmını sevgiyle kucaklamağa çalıştığımız, artık mevcud olmayan bir ayrıntılar yumağı.. Önemli ayrıntılar bunlar, medeniyeti inşa eden ayrıntılar…
Tüketti sanma hezâran hikâyet-i aşkı
O kıssadan dahi söylenmedik neler kaldı.”
Alkan’ın “Ve şimdi ‘Yedinci Şehir’in zamanıdır” çağrısını, hemşehrisi Özkan Yalçın yerine getirmiş. “Yedinci Şehir”de, ömrünün son on yılını geçirdiği Amasya’yı anlatmış. “Yedinci Şehir”i henüz okumadım, ilk fırsatta alıp okuyacağım.
Şimdi bütün bunları yazmak neden icab etti? Çünkü, Yozgatlı hikâye ve roman yazarı, şair, ressam ve gazeteci Abbas Sayar’ın “Yozgat var, Yozgatlı Yok” isimli kitabını okudum ve Necip Fazıl’ın tabiriyle, ‘çarpıldım, sendeledim’…
“Yozgat Var, Yozgatlı Yok” kitabını, yayınlandıktan hemen sonra okumak istemiştim. Fakat, sorduğum kitapçılarda bulamamıştım. Mazeret sayılır mı bilmem ama, İstanbul’da sabahın altısında başlayıp akşamın ilerleyen saatlerine kadar devam eden iş temposu içerisinde, Üsküdar’da, Kadıköy’de, Beyoğlu’da, Taksim’de sorduğum kitapçılarda bu kitabı bulamamış, Ötüken yayınevine gitme fırsatını da bir türlü yakalayamamıştım. Çalıştığım kurum tarafından TÜYAP Kitap Fuarı’nda görevlendirilmiş olmak, kitaba sahib olmama vesile oldu. Bir ara Ötüken standına gittim, oldukça kalabalık olan fuarın uğultusu içerisinde sessizce kitapları karıştıran okuyucuların arasına daldım ve stand görevlilerinden birine seslendim:
“Abbas Sayar… Yozgat Var, Yozgatlı Yok’…
Sesim biraz yüksek perdeden çıkmış olmalı ki, etraftakiler, kalabalığın içinde beklenmedik bir anda yasadışı bir slogan atmışım gibi dönüp bana baktılar… Stand görevlisi ise, kitabın ismini açıktan telâffuz ederek, yüzlerce kitabın arasında yerini bulmakta hiç zorlanmadan bir çırpıda uzanıp kitabı çıkardı ve bana uzattı. ‘Oh be, nihayet!’ dedim içimden. Nihayet aradığım kitaba kavuşmuştum.
Kitabı okumak beni alt üst etti desem, abartmış olmam. “Yozgat Var Yozgatlı Yok” kitabı, adı konmamış bir “Sekizinci Şehir” adayı olarak da kabul edilebilir. Belki, “Sekizinci Şehir” için bir girizgâh. Aşkla, samimiyetle açılmış bir girizgâh. Başka bir kitapta kolay kolay bulamayacağınız kıymette bilgiler, tespitler, tasvirler… Yozgat’a dair pek çok soruya cevap teşkil eden, bir o kadarı için de son derece önemli ipuçları veren muhteşem bir kaynak.
Kitap aynı zamanda, “Yozgat” gazetesinin sahibi, değerli gazeteci, muhterem Osman Hakan Kiracı’ya minnetdâr olmak için de yeterli bir sebep. Çünkü, Abbas Sayar’ın bu kitabındaki yazılar, yıllar önce ilk kez Yozgat gazetesinde tefrika edilmiş olan yazılardan oluşuyor. O yazıları yazması için Abbas Sayar’a teklifte bulunan da, o yazılar tefrika edilmeye başlandıktan sonra kendisini teşvik eden de Osman Hakan Kiracı olmuş. Dahası, Yozgat’ın tarihî, sosyal, kültürel, ekonomik ve folklorik özellikleri bakımından son derece önemli bilgileri ihtiva eden bu yazıların daha sonra bir kitaba dönüşmesi de, Osman Hakan Kiracı’nın gösterdiği hassasiyet sayesinde olmuş. Bu, hem kitabın önsözünde merhum Abbas Sayar’ın hayattaki oğlu Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar tarafından, hem de yazılarında Abbas Sayar’ın bizzat kendisi tarafından kısaca anlatılıyor.
Kitabın daha ilk sayfalarını okuduğumda bile o kadar heyecanlandım ki, heyecanımı paylaşmak için Osman Hakan Kiracı’ya telefon ettim. Ben telefonda kitabın beni heyecanlandıran taraflarını anlatırken, o sessizce beni dinledi ve sözlerim bitince tebessüm eden sakin bir ses tonuyla bana şu tavsiyede bulundu:
“Önce kitabın tamamını oku. Bitirince bir daha oku, sonra bir daha, daha sonra bir daha… Her okuduğunda yeni şeyler keşfedeceksin…”
Sonra, telefonda 1 saate yakın bir süre Yozgat üzerine sohbet ettik… Osman Hakan Kiracı ile Yozgat’ı konuşmanın çok özel bir keyfi vardır…
Öyle gözüküyor ki, bu kitap benim Yozgat’a olan ilgim bakımından bir dönüm noktası olacak. Önümüzdeki günlerde, bu kitaptan sık sık iktibaslar yapacak, haberler ve yazılar yazacağım. Muhtemelen, Abbas Sayar’ın anlattıklarından uzun köprüler kurup, vefasızlığın kararttığı Yozgat tarihine sizlerle birlikte heyecan dolu yolculuklara çıkacağız. Kimi zaman kesif bir hüzün içinde, kimi zaman da isyan dolu öfke patlamalarıyla…
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”inden ve Ahmet Turan Alkan’ın “Altıncı Şehir”inden sonra Yozgat kaçıncı şehir olur bilemem. Ama kuvvetle inanıyorum ki, bizzat kendi insanı tarafından yalnızlığa terk edilen bu yetim, bu öksüz şehir, şehirler serisi içinde yer almayı fazlasıyla hak ediyor.
Artık Yozgat’a eskisinden çok daha fazla kızıyor ve aynı zamanda bu şehri artık eskisinden çok daha fazla seviyorum…
Abbas Sayar’ın “Yozgat Var Yozgatlı Yok” isimli kitabını mutlaka ama mutlaka alın ve okuyun. Okuduğunuzda, Abbas Sayar’ın, kitabına neden bu ismi koyduğunu da tarifsiz bir hüzünle, içiniz burkularak anlayacaksınız...
Yazacak, konuşacak ne çok şey var…
Selâm sana Yozgat;
Yozgat, selâm sana…
13.11.2010
13.11.2010
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Zekeriyya BİCAN
29.04.2012 21:22:00Surur bey, saygı selam ile..."SEKİZİNCİ ŞEHİR" Elazığ adına yazıldı ve üç çilt olarak çıktı. İnternetten bakabilirsiniz.Saygılarımla Zekeriyya BİCAN
Adınız ve Soyadınız
07.08.2011 13:53:00Sayın Sürur ÖZTÜRK, Sekizinci Şehir'de yazıldı.Hem de üç çiltlik bir eser olarak. İlk üç çildi piyasada pek bulunmuyor. Şehrinizin il Halk Kütüphanesinde görebilirsiniz. Saygılarımla...Zekeriyya BİCAN
semih
02.01.2011 12:25:00yazınızı pür dikkat okudum.Şuurlu bir yozgatlılık duygusu size mükemmel bir yazı yazdırmış.zaten her yazınız mükemmel a
ma bu yazı bi başka olmuş..eline ,beynine sağlık..iyi günler
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
14.11.2010 13:53:00Değerli Surur Beyciğim,Yozgat var Yozgatlı yok kitabını arayıpta bulamadığınızı bilseydim hemen size bir tane gönderirdim.Ben 20 adet almıştım ve eşe dosta veriyordum.1971 yılında yedek subaylığıma karar aldırmak için Yozgat'a gittim.Rahmetli Babannem Esma Çapanoğlu çok yaşlandığı için gece yatak yorgan eziyeti olmasın diye Sayar otelinde yer ayırttım ve Rahmetli Abbas ağabeyin de orada olduğunu öğrenince lütfen benim burada olduğumu kendisine söyleyin dedim.İstanbuldan gece yola çıkmıştım o zamanki otobüslerle dolayisisyle uykusuzdum.İşlerimi bitirip babannemide ziyaret ettikten sonra otele döndm.Abbas ağabey herzamanki gibi sofrasını kurmuş beni bekliyordu.Uykusuz olmama rağmen o gece de sabaha kadar sohbet ettik:Neler anlattı neler.Son yazdığı bir şiir vardı onu kağıttan okudu bir sitem ve kahır şiiri idi.Şiirin bir kopyasını istemeye utandım.Zaten istemem de yakışık almayacaktı.Ama şimdi çok pişmanım bu şiir hiçbir yerde yok.İstanbula Kitap fuarına geldiğinizi bilseydim bende o gün mutlaka orada olurdum.İstanbuldan selam ve saygılarımla bayramınızı kutlarım.