Yasin Ali ER

ÇİZGİ

MUTLULUKCULUK OYUNLARI

Mahsuscuktan... Hani şu “mış gibi” cinsinden bir tebessüm maskesi takınmalar!

İçinde sevgiye dair tek kırıntı taşımadığı, çok dikkatli bakmadan da anlaşılan acemi aktör rollemeleri...

Gülücüklerin ense gerisinde tabanca zoruyla yapıldığı besbelli olan sırıtık suratlar ve mutluymuş gibimsitrak poz kesmeler!

En çok da düğünlerde, bayramlarda denk geldiğimiz o meşhuuuur abartıp kabartmalı,  ağdalı, bol boyalı ve mübalağanın kallavisi yüklenen cümleler eşliğinde kutlamalar!

Öyle ya Allah kabul etsin derken, kabul makamı hakkında ne de çok şey(!) bildiği iyice anlaşılsın... Aman diyim sözünü ettiği Allah anlaşılmaz belki kabilinden; Allah lafzının yanına bir yığın ta’zıym sözünü ilave edeceksin ki maksat hasıl olsun. Sanki inanan mü’minler, Allah ismini duyunca acaba hangisininki diye kafaları karışmasın” der gibi...

Hani tapındığı cebindeki, hani tapındığı küçüklüğü büyüklüğü farketmeksizin binbir el etek öperek elde edip zar zor kurulduğu makamı temsil eden koltuk, hani kulluk ettiğini herkesin bir bakışta görüp lanet okuduğu el-etek-ayak tozları var ya?

Bunları zannetmeyelim diye hani teâlâ olanı, hani daha da anlamadınızsa celle ve celalühû, yâ hûu biraz daha ileri gidip azıyym’ü-şşân... Onlarla da yetinmeyip “hazretleri” kelimesini de ilave ettiğimiz var ya?! Hah işte O, O...

Yegane maksadı; “amanın ne çok şey biliyor! Kazmanın eğri sapı zannettiğimiz bu teres aslında derya imiş bee!” dedirtmek.

Buradan bas bas bağırası geliyor insanın!

Seni gidi küçük istismarcı seniii!

Ticarette, siyâset arenasında, buldukları her türlü fırsat ve zeminde kabarıp köpüren büyük götürücülerden örneklemeler apararak ve en çok da O’nun adını sakız ede ede kendini kamufle ediyor ve kendi içinde rahatlatıyorsun mürâi deyyus... Daha ötesi kafan kumda, kıçın göğe bakar vaziyette saklanıyorsun.

Sadece kendinizi aldatabildiğinizi herkesin ilk bakışta farkettiğini bi anlasanız gayri!

Yarın bayramın birinci günü... İnanmazsanız sosyal paylaşım sitelerindeki bayram kutlamalarına bir bakınız!

Bayramların sevgi, dostluk, kardeşlik dugularının pekiştirilmesi gereken, dayanışma ve yardımlaşma günleri  ve fırsatları olduğundan VÂİZ EDASIYLA bahsedenler var ya?!

Aslında kopyalayıp yapıştırarak kullandığı bir çok kelimenin anlamını bilmediğini herkesin bildiği zavallılar baş vurur o saklambaç oyunlarına!

Aha yine bir dînî kutlama günü... İstismar edildiğinde araya konulan çürüklerin de yutturulduğu büyük panayır! Tuzuna bakmaksızın içicisi de, alıcısı da bol olan okyanus!

Yazılı aslî metni ve bu zaman kadar hadsizce ilave edilenlerle yetinmezsen, nas’olsa BİD’AT-I HASENE DİYE kendin de bir şeyler itekleyebilirsin. Uydur uydur zırvala... Yeter ki başına ve sonuna; uyduğuna veya uymadığına, anlaşılıp anlaşılmadığına aldırış etmeksizin  eklemeler yap. Millet yedikçe sen şişmanlarsın!

Mutlu ol yeter!

******

Ne resmi yapılabildi, ne şiiri yazılabildi, ne yerine oturan bir tarifi olabildi bu meretin!

Sadece maskeler takıldı en sırıtkan ve yapışkan olanınından...

Desinler, sansınlar, öyle bilsinler kabilinden yıkanıp arıtıldıktan sonra! Ütülenmese de olur, temiz koksun kâfidir kanaatiyle avuntular içinde...

Mutluluk kavramı; gitmek, gidebilmek, ulaşmak sanıldı. Oysa sonucu bin pişmanlık ve hüsranla biten yollların ardından, onca kavuşma hayaliyle yanıp kavrulduğuna yanmacasına... Gayedeki; insan, aşk, bilgi, servet ve hatta başarıysa bile!

Vermek, esirgememek, hasetsiz bir gıpta ile örnek almak zannedildi karşıdakinin alt şuurunun uçkur bağının çürüklüğü bilinmeden... Hedefteki; makam, para, şöhret, mal mülk ve hatta zirvelerse bile!

 MUTLULUĞUN ANAHTARI yerine konulan ama elle tutulur, bedenle hissedilir, gözle görülür hale geldikten sonra önemsizleştirdiğimiz her bir şey!

Zamanla sırt dönüşlerimiz için intikamını alıyor bilesiniz.

Bulduğumuzda sevinerek ve o anda yaşadığımız halin adını mutluluk koyduğumuz maddî mânevî her bir şey... Bizim mutlulukculuk oyunlarımıza alet olmayı isterler miydi acep?

Mutluluk; bir yaşanmışlık mıydı, sevilmeyi tatmak mıydı, sevindirilmelere şaşırmak mı?

Mutluluk; çekimi binlerce yıl süren kısa metraj bir film mi?

Mutluluk; şairleri dokuz doğurtan ve fakat mısralara bir türlü girmek bilmeyen şiir mi?

Öyle ya! İlk tabloda çizilen bir resim olsa, ikincisini yapmaya hâcet kalır mıydı? Ya da ilk dörtlükteki tarifine ikna olsak, daha fazlasını yazmak için didinip durur muyduk?

Bir anlık erteleme sebebiyle elimizden kaçan anka kuşudur belki. O sebeple sıcaklığı gönül boşluğumuzu kavurur durur. Tıpkı vefa yoksunu nankörlerin uğrattığı hayal kırıklıkları gibi...

Bir bayramda daha ruhunuzun ayak nasırlarını acıtmak istemezdim.

Ama siz etrafınızdaki dengesizliklere, ya da gerdan kırarken yellenip ortalığı kokutan merkeplere bakarak “yahu boşveeer! Sık dişini, bu da geçer” diye kendi kendinizi kontrol etmeye çalışadurun!

Sabretmeye zorlarken çatlamalara gelip zonklayan beyninize de bir ağrı kesici lazımdır diye düşündüm.

Hayırlara vesile olması duasıyla bayramınızı tebrik ederim. Vesselam!

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ