Yazı yazmak insanı bilinmez bir yolculuğa sürükler. Bu karmakarışık otların arasında doğru kelimeyi bulma mücadelesidir. Sadece ipin ucunu yakalamakla bitmeyen, kaynağına giderken birçok duygu fırtınasını da içine alan bir hazinedir. Bu fırtınadan dingin bir denize çıkmanın mücadelesini verir yazar.
Bir nevi duygularını aktarırken hem kendisini hem de okuyucuyu kalemin büyüsünün içine çekebilmenin anahtarını bulmak ister. Bu masalsı bir sihirdir. İnsanı düşlere sürükleyen, hayal dünyasında kendisi kadar başkasının da görmesini sağlayan bir resimdir. Fırçanın her darbesinde kendinde bulduğu iz kadar yaşadığı coğrafyanın kesitleri de belirir o resimde. Böylelikle yazarın dünyası kelimelerdeki dokunuşla aralanır.
Bozkırdan esinlerek gerçek hayat hikayelerini masalsı anlatımıyla kitabının içinde buluşturan yazarımız Mustafa Çiftçi, Gönül Dağ dizisiyle de bizi geçmişteki o günlere doğru yolculuğa çıkardı. Her cumartesi akşamı evlerimize konuk olan memleketimizden gelen bu esintide bulduk kendimizi. Bu esinti özlemi arındıran ince ince yağan yağmur gibi yüreklere de düştü ve bozkırın içindeki o Anadolu Masalında buluşturdu herkesi..
Masal deyince nedense hep çocuklara çevriliyor yüzler. Oysa romanlardan daha çok masallar olmalı..Yazarlar kalemini ona çevirmeli.. İnsanın içindeki çocuğu hatırlatmalı.. Kötülükle tanışmamış o saf ruh halini anımsatmalı.. Sevginin gücü hatırlatılmalı..
Sıcaklığıyla insanı etkisi altına alan reyting konusunda eleştirmenleri şaşırtan bir dizi oldu. Günümüz dizilerin izlenme reytinginden çok farklı. Silahlar patlamıyor, entrika yok, şiddet yok.Şu anki dünyada insanların birbirinde görmek isteyipte bulamadığı sevgiyi ve güveni anlatıyor. Artık bu duygu bulunması zor olan dört yapraklı yonca gibi. Saflığın özündeki temiz duygu.Bozok yaylasının havasını soluyan, o toprakta büyüyenlerin içinde yer eden ve birbirini bağlayanduygudur bu aslında. Birbirini koruyup kollayan bir nevi memleketine beslediği aşktır. Mustafa Çiftçi'nin kalemine yansıdığı gibi..
***
Hep yarımdı. Yarım kalmış bozkırın içinde kalan bir hasretlik türküsü gibiydi umutlarda. Kimi sevdasına kimi memleketine kavuşma hasreti içinde buldu kendini.
Zaman oldu kalburla toplanan güneşe benzetildi. Kalburun deliklerinden süzülen ışıklar gibi umutlarda süzüldü. Kimine boş geldi çabamız kimine yalnız. Ama yılmadık.
Halk ozanımız Kırşehirli Neşat Ertaş'ın sazını titreten ve sesine yansıyan yanık türküleriyle bozkırın tezenesine kavuştuk ve bu ses bozkırın topraklarından dünyaya ulaştı.
Edebiyat dünyasında “Yılkı Atı” romanıyla ismini duyuran ve ardında birçok roman, resim ve şiir bırakan ismini ve eserlerini hep andığımız Abbas Sayar ve aldığı ödüller nasıl unutulur?
'"Ben Yoruldum Hayat" şarkısıyla gönüllere taht kuran Yozgatlı Mümin Sarıkaya. Aslında kendisiyletanışmamız gazetede çalıştığım yıllarda Patronum Kenan Yılmaz sayesinde olmuştu. Henüz bu şarkısı yoktu. "Sabaha kadar bu sesi dinlerim" diye bahsettiği Sarıkaya için Kenan Yılmaz'ın dilinde şu sözcükler hayat bulmuştu: "Bir gün bu sesi dünya da dinleyecek." Dediği gibi de oldu. Bu sesi dünya dinledi.
Bozkırın iklim şartlarında gücünü alan Anadolu'nun dağına ve taşına dem vurarak beslenen, yiğidin harman olduğu yerde iz bırakan sporcularımızın isimleri. Spora adını kazıyan, başarıları, aldığı madalyaları ve şampiyonluklarıyla dünyada iz bırakan, İstiklal Marşı'mızı söyletip bayrağımızı dalgalandıran Türkiye'nin gururlarından biridir Rıza Kayaalp ve onun gibi daha nice sporcularımızın isimleri..
Bu isimler, aldıkları ödüller ve daha niceleri...
Umudun yeşerdiği hayatlar ve bozkırın topraklarından dünyaya ulaşan başarılar. Ve bu bozkırda daha nefidanlar yeşerecek ne umutlar hayat bulacak.
Ciritçi Abdullah'ın hayata dair söylediği sözde olduğu gibi "Bir ağaç değil, koskaca bir bozkıryeşerecek."
Kalın sağlıcakla..
Buğra
19.04.2021 22:58:50Bu çok güzel yazı için teşekkürler..Kaleminize ve yüreğinize sağlık..
Melik Demir
19.04.2021 18:36:41Emeğinize sağlık ne güzel yazmışsınız. yaşadım doğrusu.