Baba, gözyaşı döker ana karalar bağlar/Yükselen feryatlara dayanmaz yüce dağlar/Albayrağın dibinde her gün bir gelin ağlar/Vatan hainlerine dersini vermedikçe.
İstiklal Mücadelesinde olduğu gibi, bugün de nüfusuna göre en çok şehit veren illerimizden birisidir Yozgat.
Hasan’ın ellerindeki kınayı gören komutanı merakını gidermek için sorduğunda ondan cevap alamaz. Hasan, hemen kaleme kâğıda sarılır annesine yazar ve bir hafta sonra kendisine ulaşan yanıt mektubunu bölüğün önünde komutanına okur. Bozoklar’dan gelen hasret namesinde,”bizde üç varlığa kına yakarlar oğul” diye başlayan satırlar, şöyle devam etmektedir: “Gelinlik kıza kına yakarlar eşine evine, koça kına yakarlar Allah’a, askere kına yakarlar vatana, bayrağına kurban olsun” diye biter.
Bu öğütleyici nitelik taşıyan söylevin ardından Yüce Milletimin başı sağ olsun, Allah şehit yakınlarına sabır versin. Bu coğrafyanın vatan olmasında kanını-canını sebil eden bir nesilden gelmekteyiz. İstiklal Savaşı’mız isimsiz kahramanlarının omuzlarında sancaklaşmıştır.
Yozgat’ın Kababel Köyü Alevi, İnçayır Köyü ise Sünni’dir. Bu yerleşim merkezleri komşu olup, aralarında hiçbir zaman husumet çıkmamıştır. Çanakkale Harbi’nde bölüğünü kaybeden Kababelli Haydar Onbaşı ile İnceçayırlı Asım Çavuş, sancağı kurtarıp bir an önce arkadaşlarına ulaşma mücadelesindedirler. Düşmandan kaçış planı yapılır, Asım Çavuş beline sardığı sancakla sazlıkların arasına dalar. Haydar Onbaşı düşmanı kurşunu bitene kadar oyalar ve şahadet mertebesine ulaşır. Asım Çavuş’tan sancağı alan komutan onu anlından öpmek isteyince, yiğit asker; “Beni değil, asıl Kababelli Haydar onbaşıyı öpmen gerek komutanım” derken gözyaşlarını tutamamaktadır. Meseller yaşamdaki derslerdir elbette ki. Atatürk’ün komutanlığında hürriyetimiz kazanılırken, Alevi/Sünni, Kürt/Türk diye ayrım mı vardı? Hepimiz aynı soydan aynı Boy’dan değil miyiz? Bugün vatan evladına kahpece kurşun sıkanların kanından şüpheliyim.
Uzun sözün kısası; Allah’ın affetmeyeceği suçlardan birisi de cana kıymaktır. Bu farelerin gücü kahpeliğe yetmekten öteye gidemez. İzbelerde yaşayanlar, güneşten rahatsız olurlar.
Rabbim yâr ve yardımcın olsun Yiğit Mehmet’im .
HER GECE BİR GÜL AÇAR
Kollar bacaklar gitti ay yıldızın uğruna
Binlerce şehit yattı bu toprağın bağrına
Katledilen bebeğin elbet gider ağrına
Eşkıyanın başına yumruğu vurmadıkça
Efendiler toprağa bir evlat verin bakın
Dayanırsa yürekler geriden serin bakın
Şehitliğe her cuma sessizce girin bakın
Kuzuların gözyaşı süzülüp durmadıkça
Kınalı koçlar gitti yetim kaldı kuzular
Yüreklerde acı var sızım sızım sızılar
Mutlu olmaz inanın yarım kalan gaziler
Cellât başı caniyi urganda görmedikçe
Her gece bir gül açar tekrar solar toprakta
Kefen olan elbise kanla dolar toprakta
Siz söyleyin şehidim nasıl güler toprakta
Eşkıyanın belini ortadan kırmadıkça
Sanmayın ki hedefe tebessümle varılır
Gökte melekler bile halinize darılır
Kabirden kalkar şehit yakanıza sarılır
Puştun uşaklarına dersini vermedikçe
Ummayın ki bir yerde devamlı kalınacak
Atılan nutuk ile intikam alınacak
Şehitlikte Albayrak mahzunca salınacak
Hainleri topyekûn toprağa sermedikçe
Yürekler yangın yeri sadece duman tütmez
Acı evlat acısı ölünce bile bitmez
Yemin olsun şehidim hakkını helal etmez
Kanayan bu yarayı kökünden sarmadıkça
Baba gözyaşı döker ana karalar bağlar
Yükselen feryatlara dayanmaz yüce dağlar
Albayrağın dibinde her gün bir gelin ağlar
Özcan’ını verirken murada ermedikçe