Akasya dalındaki serçeye sapan taşını fırlatırken, arkadaki pencereyi hesaba katmak gereklidir, yoksa oklavayla birkaç darbe yemek ve bedel ödemenin izleri yaş ilerlese de belleklerden asla silinmez.
Yiğitlik, hatayı fark ettikten sonra tekrardan sakınma erdemini yakalamaktır. Kendi darasını alan kişi, tartılacağı terazi kefesini eliyle koymuş gibi bulur. Zarardan dönmenin getirisi elbette ki ilerde gözükecektir, bu güzelliği yüreği sevgiyle bezeli kullar yakalar yalnızca. Yaratılanlar arasında en merhametlisi de, en zalimi de insanoğludur. Âlemlerin Sahibi’nin verdiği aklı iyi işlerde kullanmak varken, şer yolda ısrarın faydası nedir acep? Hoş olanla/ nahoşluk unutulamadığı gibi, iyiler de kötüler de zihin denen diskette daima kayıtlı duracaktır. Öksüzün başını okşayanla, ensesine tokat vuran bir sayılır mı? İnsafı elden bırakan nice şahların tahtı başına geçmedi mi hem? Rabbim verir sınar, alır dener.
Üstat Karakoç: “Allah imtihan ediyor/Kulunun derdi bir başka” dizelerini bakarkörlerin gözlerine dürterken, Rahmetli Mahsuni Şerif: “Dostlar beni bir kazana koydular/Kırk yıl piştim daha çiğsin dediler” sitemini kulaklara küpe yapıp gitmemiş midir? Doluyu/boşa, oluru/olmaza kıyasladıktan sonra, hiçbir devirde yokluğunu aratmayan avcıyla/ kuşkaldıranı birbirinden seçip, dostluk bahçesinde gönül gülleri yetişirse kötü mü olur sanki!
Atalardan kalan mesel, işbirlikçinin ördüğü ağı aşağıdaki gibi ifade etmiştir:
Kurt, tilki ve koyun kıtlık günlerinde arkadaşlık ederlerken, hainin tuzağı ortaya çıkmakta gecikmemiştir. Birisi lafa atılmış: “Herkes günahını çabuk söylesin, en çok kiminse onu yiyelim, üçümüz ölesiye kadar iki kişi yaşasın bari” demiş. Başta büyüğe söz verilmiş tabii ki. Kurt; “benim ne günahım olabilir ki, arada sırada canım et ister, bir sürüye dalar talan ederim, dişime kan değince kendimi kaybederim aynı İsrailoğulları gibi! Oysaki altı üstü yiyeceğim bir kuzudur.” Kurnaz tilki; “bu da suç mu? söylediğin lafa bak, ben de bazen birilerini boğazlamak için kaşınırım, kümese dalar, boğar boğar atarım, belki de çöpleneceğim bir tavuktur.” Söz tezgâha düşürülmüş mazluma gelince, düşünür taşınır şöyle der: “Bir çocuk öksürse üç günlük yere kaçarım, rüzgâr esse korkudan ödüm patlar, yaptığım bir yanlış var mı ki aklıma gelsin?”
Plancılar hafızanı zorla diyerek baskı yaparlar. Bizim karabahtlı; “haaa” der, “bir güz günüydü, düştüm düşeceğim arasında sallanan bir gazeli, dayanamayıp koparmıştım”. Anında: “Vay imansızsız, vay vicdansız! nidalarıyla ortalık toz duman olur. İkisi bir ağızdan: “bundan büyük suç olur mu, senin Gazzeli’den ne farkın var ki!”
Nefis hesabı
Kaval ile coşkun suya dalan da
Tuzun acısını koyunda görün
Celep gelip kuzusunu alan da
Vicdanı o yere koyun da görün
Bağlamayın melemesi suç diye
Kandırmayın kanatlanıp uç diye
Vuruşturman körpeleri koç diye
Bırakın koyun koyunda görün
Kınanızı aramayın kanında
Kurban bilip salınmayın yanında
Bingöl Yaylası’nda Kaş Limanı’nda
Van Gölü’yle İzmir Koyu’nda görün
Ölüm için yapılırken talimler
Niçin susar arif ile alimler
Hainlere bel bağlayan zalimler
Ciğeri ocağa koyun da görün
Ne çobana ne itine hacet yok
Şükür olsun meramız bol yaylak çok
Özcan’ım der gürültüye karnım tok
Yağlıca yoğurdu koy unda görün
Yusuf ÖZCAN