Bizim köyleri Devlet Babamızın gözetmesi, parmaklarımın sayısını az geçer zamanda oldu.”Konu Vatansa gerisi teferruattır” öğüdüyle yetiştik.”Hürriyetim zürriyetimden evladır” derdi Eyüp Dedem. Bundan dolayıdır beklentili yaşamadık ama müşkülümüze de çözüm üretmeyi ihmal etmedik.
Gezgin esnaflarımız vardı; kalaycı, çerçi, yapağıcı, sürekçi, katrancı, nalıncı, meyveci, berber, nalbant, iğdişçi, marangoz, dülger, sıhhiye, sünnetçi ve daha onlarca isim altında. Anlayacağınız hizmet ayağa idi. Bugünkü yazımda sünnetçilerden bahsetmek istiyorum.”Kanların kaynama zamanı” diye sıcak günler beklenirdi ki yara tez kavuşsun. Yöremizin ustaları da düğünler bittikten sonra beldeleri gezerlerdi. Uğradıkları yerleşim merkezlerine davul ya da zurnayla göreve hazırlıklarını bildirir, bebeli meskenler önünde “şama”(davulla yapılan gösteri) döverek diğerlerini heveslendirmeyi ihmal etmezlerdi. Hane büyükleri ve iki üç komşuyla erkekliğe geçiş uygulanır, bahşiş gezgine verilirdi. “İnşallah büyük düğününü, askerliğini de görür gözlerimiz” duaları mevlidi şerife eşlik ederdi.
Davet edildiğim toyda nutkum tutuldu. İlçemize atanan yöneticinin çağrısına icabet etmek zorunda kaldım, çocuğu kutlamak, ardından “okuntumu” takmak için beşiğe yöneldiğimde boş karyola ile karşılaştım. Şaşkınlığımı anlayan sakinlerden birisi yanıma yaklaştı, koşup seğirten çocuğu göstererek “ yorulma hocam “ dedi. Meğerse ensesi kalın, her tayin olduğu yerde aynı uşağa altı senede üç sünnet düğünü yapmış. Kendimi tutamadım “ulan malzeme biter, bu nasıl oluyor” sorusunu yönelttim. “ para için” cevabı canımı acıttı.
Yaşanmışlığımıza gelelim; Yöre ustalarımızdan Zurnacı Kabadayı sünnet çantasıyla tam tekmil dolaşırken, akşama misafir ağırlayacak kadın elindeki tavuğu kesecek “erkek” aramaya çıkmıştır. Tam da o sırada bizimkine rastlar, etrafına bakınır, başka kimse göremeyince “Ustaya” seslenir:“sana zahmet şunu keser misin emmi!”
Kaynanasını gözetleyen gelin, pilici boğazlatacağını anlayınca yarı şaka, yarı ciddi laf atar:“Bırak Allah’ını seversen ana, şu murdarın bıçağından çıkan yenir mi?”Kakıcı duyan “işinin ehli”? İstifini bozmadan, tazeye hiç beklemediği kelamı verir: “Küşümlenme topalak kızım, senin kocanı da ben kestim!”
Ocak başları
Her gece yıldızlar kayınca gökten
Dalıp da gittiğim ocak başları
Aklımın dalını budayıp kökten
Alıp da gittiğim ocak başları
Gölgeler inince gönül yurduna
Tutuşup yanarım yârin derdine
Düşlerimi gecelerin ardına
Salıp da gittiğim ocak başları
Pişman olmam yeminime andıma
Sular toplansa da viran bendime
Ah edip tenhada kendi kendime
Gülüp de gittiğim ocak başları
Bölüşmek ne güzel sevda aşını
Zühre gösterince sarı başını
Kolumun yeniyle gözüm yaşını
Silip de gittiğim ocak başları
Bulutlar kalınca Ay’ın yüzünde
Sessizlik kol gezer köyün yüzünde
Özcan’ım dediğim suyun yüzünde
Dolup da gittiğim ocak başları
Yusuf Özcan
Necati şahin
08.10.2022 14:23:33Kalemine yüreğine sağlık aziz ve can dostum