Alim Pınarı, Aslı Gözesi, Bal Lüleli, Çırçır, Kaymak Donduran, Karpuz Çatlatan, Diş Sızlatan, El Buyduran, Yâr Ahmet, Kum Döken, Sürmeli, Şifa Kaynağı, Sızır, Hasret eşmesi, Atatürk çeşmesi, Şeker Pınarı ve daha adını sıralayamadığım binlerce yürek soğutan sularımız.
Türk insanın en güzel hasletlerinden biri de gittiği her yere eser bırakmasıdır. Hayrat sahipleri bu sebilleri genelde yol boyları ile yerleşim merkezlerine uygun görmüşlerdir ki daha çok kişi istifade edebilsin diye.”Aç durulur ama susuz asla”,sözünü kendine rehber edinen ince ruhlular, hiçbir masraftan da kaçınmamışlardır.
Şadırvanların sesi mabetlerde “Hu!” çeken güvercinlere eşlik ederken, akıntıdan nasiplenen serviler gökyüzüne dualarla uzanmaya çalışmaktadırlar. Geçit vermez belenlere, dağ başlarına, hatta kuytu bir kenara uygun görülenler ise börtü/böcek, kurt /kuş yararlansın diyedir.
“Kibir, adamı şeytanlaştırır, yapılan iyilik tellal edilmez” ilkesinden hareket eden zatlar, hayattayken isim ya da unvanlarını yazdırmaktan sakınmışlardır. Böyle asillerin örnek alınması gereken davranışlarına karşın, bazı mayası bozuklar Anadolu’muzu süsleyen değişik tarz ve mimari özellikteki bu mirasları maksadına uygun kullanmamakta ısrara devam etmektedirler. Mahir ellerden çıkmış kurna ve kitabeleri kıran vicdan düşkünleri, bebelerinin kıçlarından çıkardıklarını oluklara atan utanmazlar, her türden atık ve rezaletlerini etrafa saçan iki ayaklı mahlûklar, havuzlara tüküren veya sümküren edep düşkünleriyle lülelere ağaç çivi çakan namussuzlar, eğer adamlıktan biraz olsun nasiplenmek niyetindeyseniz imana gelin ve kırılası ellerinizin kötülüklerine mani olun artık, şayet beceremiyorsanız uğramayın hiç değilse! Nasıl olsa oraları korumak adına gerekli itinayı gösteren temiz süt emmişler hala yaşıyor. Allah’ın kulları için yaratığı başlıca nimetlerden birisi olan usare, yine O’na dönüş aracıdır.
Hani bir öykü vardır, çölde ölmek üzere olan köpeğe kundurasıyla kuyudan su çıkaran günahkârı rüyada cennette görürler, tabircilere sorduklarında, “dilsiz dişsiz hayvanın sönen hararetiyle dilediği niyazlar Affı mağfur olan Huda katına ulaşmıştır” cevabıyla hayrete düşerler. “Öz ağlamazsa göz ağlamaz” Hakk için sevenlerin de gönül çeşmesi vardır, bundan dolayıdır ki kirpikleri nemli, bakışları daima ıslaktır, sevgili ister can suyu etsin, isterse ellerini yıkasın.
Olur, mu olur…
Duvarcı ırmağın tutsun başını
Cömerttir Yaratan kar yağmur olur
Sular öper kayaların döşünü
Virane sanılan yer mamur olur
Paye mi var düşman ile olunca
Yıktı pınarımı kabı dolunca
O sandı ki her şey yollu yolunca
Bilmez ki sel sonu yol çamur olur
Poyraz vurur karlı beller delinir
Duman kalkar yaşlı gözler silinir
Her devirde yüzücüler bilinir
Mansur’un derisi hep samur olur
Demez ki umudu zamana bırak
Ne gidiş yakındır ne geliş ırak
Sevdalı topraklar olur mu çorak
Yanağa çiğ düşer göz mahmur olur
Akreple yarışı keser yelkovan
Hazin bir rüzgârla eser erguvan
Özcan’ın başında susar bahçıvan
Umarım diktiği ıhlamur olur